Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Vücudumuzdaki Karakollar

    FallenAngel
    FallenAngel
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1738
    Kayıt Tarihi : 05/02/11
    Nereden : İstanbul
    Aktiflik :
    Vücudumuzdaki Karakollar  Img_le10200 / 999200 / 999Vücudumuzdaki Karakollar  Img_ri10


    Cüzdan
    Altın Altın: Sınırsız
    Para Para: Sınırsız

    Vücudumuzdaki Karakollar  Empty Vücudumuzdaki Karakollar

    Mesaj tarafından FallenAngel Çarş. Mart 09, 2011 8:21 pm


    Yer kürede ölen canlılar, yırtıcı hayvanlar bin bir çeşit böcekler ve bakteriler tarafından ortadan kaldırılır. Denizlerde bulunan artıklar kimyevi istihaleye tabi tutulur. Galaksiler arası gaz ve toz bulutları adeta süpürülürcesine toplanır ve yeni yıldızlar oluşturulur. Bu gibi hadiseler kâinatta ahenkli bir istihalenin cereyan ettiğini göstermektedir.

    Büyük bir insan olan kâinatta görülen bu faaliyet, küçültülmüş kâinat olan insanda da aynen caridir. İnsan organizması, varlığını entropi (düzensizliğe gidiş) ile savaşarak, binbir kimyevi reaksiyonla homeostasisi (iç düzen) korumak suretiyle devam ettirmektedir. İnsan vücudu binlerce canlı ile bir ortak yaşama halindedir. Dışarıyla temas halinde olan göz, ağız, solunum yolları, idrar kanalı ve kalın bağırsaklarda bulunan sayısız bakterilerin, vücudu istila edip iç düzene müdahale etmesini, vücudun belirli yerlerinde bulunan hudut karakolları önlemektedir. Hastalık yapan ajanların vücut içine sızmaya çalıştıkları menfezlerden birisi solunum sistemidir. Bu yoldan gelenleri akciğer hava keseciklerinde (alveollerde) makrofajlar (mikrop yutabilme kabiliyetinde olan hücreler) karşılar. Güçleri yettiklerini sindirir, sindiremediklerinin etrafını zarla çevirerek tecrid ederler. Yabancı unsurlar, mide ve barsak sathından besinlerle emilerek kan damarlarına ulaşırlar. Buralar, saldırıya geçebilecekleri ikinci yoldur. Bu yolda vücudun hudut bekçisi karaciğerdir. Sindirim sisteminin bu parçalarından gelen kan, karaciğer sinuslarndan geçmek mecburiyetinde kalır. Buralarda bulunan kuppfer hücreleri denilen doku makrofajları öyle bir süzgeç oluştururlar ki bakterilerin burayı geçmesi hemen hemen imkânsızlaşır. Çünkü bu hücreler 1/100 sn de bir bakteriyi fagosite edecek (yutacak) güçtedir Bir kısım bakteriler, bu iki karakolu geçseler bil vücudun diğer savunma. Hatlarıyla karşılaşırlar. Bunların başında kemik iliği ve dalak gelmektedir. Dalağa? gelen kanda bulanan bütün zararlı maddeler. bakteriler, hatta ihtiyarlamış alyuvarlar geçmek zorunda bırakıldıkları koridorlarda özel hücreler tarafından yakalanıp sindirilirler. Kemik iliğinde retikülo endotelial sistemin ağsı yapısı kan için bir süzgeç vazifesini görür. Bunlardan başka vücudun çeşitli yerlerinde doku makrofajları süit ve hazır olarak beklemekte, dokuya kadar gelebilen zararlı maddeler karşısında derhal bölünüp çoğalmakta, faaliyete geçerek doku harabiyetinin önünü almaktadırlar. Dokularda halledilemeyen bakteriler ve yabancı maddeler lenf damarları yoluyla lenf dolaşımına (ak kan dolaşımı) katılırlar. Buralarda bulunan nodüler tarafından (lenf hattı karakolları) yakalanarak sindirilirler. Nodül karakolunun bekçileri lenfosit hücreleridir. Vücudun bu sabit pusudaki karakol kuvvetlerinden başka, yapıldığı kemik iliği ve lenfoid dokulardaki kışlalarında belde- yen, ihtiyaç halinde hadise mahalline kanla taşınan, hareket kabiliyetine sahip kuvvetleri de vardır. Bu hücreler kılcal damar duvarlarındaki deliklerden veya bizzat damar çeperi hücrelerinden geçerek doku içine sızıp; hâdise yerine ulaşırlar. Damarlardaki delikler (porlar) çok küçük olduğundan hücrelerin buradan geçişleri çok enteresandır. Hücre önce ince sivri bir uzantısını buradan duvar dışına uzatır ve sonra sıvı kütlesini (stoplazma) yavaş yavaş karşı tarafa akıtır. Geçtiği doku içerisinde, dakikada 40 yani kendi boyunun üç katı mesafe kat ederek hedefe doğru derler. Cereyan eden olay hücre yıkımı ise, yıkım ürünleri veya bir bakteriyse vasata saldığı zehirli maddeler, hücrelere hedef verir böylece yön tayin edilmiş olur. Bundan başka ortadan kaldırılacak maddenin hücre tarafından tanınması lazımdır. Yoksa bu hücreler, vücut için gerekli bir takım maddeleri yok edebilirler. Bu tanışma ve buluşmayı üç sebepte izah edebiliriz. Vücutta bulunan tabii maddeler negatif ( ?) elektrik yüklüdürler. Aynı yükü taşıyan yiyici hücreler (fagositleri) yanlarına yaklaştırmaz, iterler. Dışarıdan giren yabancı madde pozitif ( + ) elektrik yüküyle yüklü ise fagositleri çeker. Yabancı maddeyi ele veren özelliklerinden birisi de sathının pürüzlü olmasıdır. Bir de opsonin denilen protein molekülü (jandarma kuvvetleri vazifesini yaparak) yapıştığı yabancı maddeyi aşırı ilgisinin bulunduğu Fagositlere getirir. Bu gezici hücrelerin içine aldığı yabancı madde, .şayet bir bakteriyse hemen öldürülmesi gerekmektedir. Aksi takdirde bakteri hücre içinde çoğalmaya devam eder. Buna tedbir olarak bu hücrelerin bir kısmında hidrojen peroksit (H202) kesecikleri vardır. Bunlar, hücrede bakterinin içinde bulunduğu kesecikle birleşir ve H202 bakterinin bir kısım organik maddelerini oksitleyerek onu ölüme götürür. ?Kalıtsal? bazı hastalıklarda H202 bulunmayabilir. Bakterinin öldürülmesinin çok zorlaştığı bu durumda basit bir enfeksiyon ağır bir hastalık gibi kısa bir süre içinde ölüme yol açabilir. Fagosit hücreler bir müddet sonra, gerek yuttukları yabancı unsurların saldıkları zehirli maddelerden, gerek sindirim için kendi harcadıkları enzimlerin birikiminden zarar görür ve ölürler. Vücudun bu gezici hücrelerinden olan 5?2 5 bakteriyi yutabilecek NOTROFİLLER, 12 saatlik bir ömre sahiptirler. %10- NOSiTLER ise haftalarca veya aylarca sürebilen bir ömre, 100 bakteriyi yutabilecek güç potansiyeline sahiptirler. Akyuvar hücrelerinden sayılan EOZİNOFiLLER vücuda giren yabancı proteinleri zararsız hale getirmekle ve doku aralarındaki kan pıhtılarını kaldırmakla vazifelidirler. Sayıları çok az olan hazofıllerin kanın damarlarda ve dokularda pıhtılaşmasını önlemekle vazifeli oldukları sanılmaktadır. Vücudun herhangi bir yerinde bir bakteri, darbe veya sıcaklıkla doku zedelenmesi olursa, doku hücrelerinde çeşitli maddelerle beraber histamin de salınır. Bu durumda bölge damarları genişler, kılcal damarların geçirgenliği artar. Böylece kan sıvısı ve proteinler dokuya sızarlar ve o bölgede ödem oluşmaya başlar. Daha sonra kandan gelen Fibrinojenden doku sıvısının müteessir olmasıyla o saha pıhtılaşır. Bu hadise hastalıklı bölgeyi diğer bölgelerden ayıran fizyolojik bir duvardır. Daha sonra; (ileri sürüldüğüne göre) bu iltihap bölgesinden alınan bir maddenin uyarısıyla kemik iliğinde bulunan depo edilmiş hücreler, kana verilir. 1 mm3 kanda 4500 olan nötrofıl sayısı bu olay neticesinde 20.000?30.000?e kadar çıkabilir. İltihabî olaydan bir kaç gün sonra depoları boşalan kemik iliği, aşırı bir faaliyete geçerek hücre yapımını hızlandırır. İltihap bölgesine ilk müdahale, dokudaki sabit karakol kuvvetlerince yapılır. Daha sonra sayı çokluğu sebebiyle taarruzun ağırlığını nötrofiller omuzlar. 6-12 saatlik bir müddetten sonra monositler olay yerine gelirler. Zaten bu süre zarfında, savaş vasatı asit bir karakter kazanmış, nörofıllerin hareket kabiliyeti kısıtlanmıştır. Vücut bunların yerine asit ortamda daha hareketli, enzimleri daha aktif olan monositleri ileri sürer. Bunlar ölü nötrofilleri, hücre parçalarını ve büyük parazitleri yutabilecek güce sahiptirler. Sonunda savaş alanı, ölü nötrofiller, makrofajlar, doku artıkları ve bakterilerle dolu bir sıvı, cerahat (irin) ile dolar. Bu sıvı ya vücut dışına veya içeride bir boşluğa çevresini eritip; yol bularak akar. Ya da etrafı bir kapsülle sarılır ve yavaş yavaş çevre dokular tarafından emilerek uzaklaştırılır yok edilir. Böylece hadise yeri vücut tarafından tamamıyla kapatılır. 40 milyara yakın askeriyle en az, kâinattaki kadar muhteşem bir temizlik harekâtına sahne olan insan vücudu, yaradanının, kudretindeki haşmeti gözler önüne sererken; insanı hayretten bir kere daha Onun önünde hürmetle eğilmeye davet etmektedir.

      Forum Saati Ptsi Mayıs 20, 2024 2:55 am