Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    tüM ışıkLarını sönDürdüm gözLéRimDé şéHrin

    FallenAngel
    FallenAngel
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1738
    Kayıt Tarihi : 05/02/11
    Nereden : İstanbul
    Aktiflik :
    tüM ışıkLarını sönDürdüm gözLéRimDé şéHrin Img_le10200 / 999200 / 999tüM ışıkLarını sönDürdüm gözLéRimDé şéHrin Img_ri10


    Cüzdan
    Altın Altın: Sınırsız
    Para Para: Sınırsız

    tüM ışıkLarını sönDürdüm gözLéRimDé şéHrin Empty tüM ışıkLarını sönDürdüm gözLéRimDé şéHrin

    Mesaj tarafından FallenAngel Paz Mart 06, 2011 7:49 pm

    Siyahını çekmiştim üç-beş nöbetlerinin karşı kıyıya hemen hemen her gece yaparım bunu Günü teslim ettikçe düne pembeleri solar çocukluğumun Dibinde kırılganlıklarıyla birikir yalnızlığımın cam askerleri

    Asılı kalır gözlerim yıldızlara kaydıkça bilirim ki izinde yaldızlanıp dağılır bir çaresizin daha sessiz harfleri

    Büyüdükçe beyaz düşler bıraktı içimdeki çocuk Açıldıkça saçlarının örgüsü kör düğüm oldu heveslerim Tüm inandıklarım soluksuz!

    Kalpten yağmur damlaları ve sevgi ile gökkuşağını çizmiştim beyaz kağıtlara! Toprağa düştükçe ıslak renkleri şiirler açardı yüreğimin arka bahçesinde rengarenk olurdu yaşam

    Oysa şimdi !

    Katili oldum papatyaların Her yaprağında ayrılığın kan izleri kirletti mavi düş tarlamı Sular çekildi gözlerimden Sere serpe ölü çiçekler

    Nefretimin ateşine daldırıp kirpiklerimi resmini çizerdim kızıl öfkelerin Öfkeler mi yanardı bende yoksa ben mi kül olurdum ihanetlerde bilmiyorum Renkleri yoktu ihanetlerin; duvardaki iniltilerimde

    Öğrendim ki renk körüymüş aşk!

    ne hayalleri beyaz
    düşleri pembe
    ne umutları mavi
    huzuru yeşil!
    arzuları da kırmızı değilmiş ki!
    beyazda başlayıp siyahta bitermiş aşk
    belki de bu yüzdendir
    anılardaki fotoğrafların çabuk solması

    Babamın kucağında oturduğum zamanlar ne olduğunu bilmediğim her şeye – “baba mu ne? mu ne? mu? mu? ” ve hangi rengi sorarlarsa sorsunlar hepsine – “layvicert” derdim layvicert saçlı kız layvicert ayakkabı layvicert elma şekeri tadını aldıkça kızardı dilim ayaklarım tozlandı layvicert saçlarını boyadım bebeklerimin banyo dolabındaki çamaşır suyuyla ve bakıyorum da bilmediğim ne kadar az şey kalmış yaşanmışlıklarda

    Renkler bana bakın! büyüyorum siz iç içe girdikçe alacanızda yine de tutunuyorum hayata

    Sezen’in sarı odalarında hüzün şarkılarını yakıyorum mum diplerinde karanlıklardayım yine üşüyorum yine ağlıyorum! yine yine yine!

    ßu duvarlar ki aşılmaz engel duvarlar ki soğuk Büyümemin en ağır cezası bu belki de razıyım Sus!
    Çocuk ol karanlık kuyularda çığlıkların yankılansın soğuk tuğlalar arasında kendinden de büyük Haykırmayacağım ihanetleri Dokuz boğum yutkunarak koklamalıyım umûdu ve uyumalıyım

    uyumalıyım da
    Kaçıncı uykusuzluğumdayım bilmiyorum!

    Karanlık eflatun şalını çıkarmaya başladı el ele dolaştığımız sahilde Ardın sıra kırılan ışıkları topladı ellerim gümüş tepsiye Yaldız yaldız yalnızlık yıldız yıldızdı gece ve bittim

    Siyahla beyazın farkı olmadığı saatlerde kırmızı kostümünü çıkarıp aşkın efkarımı tütsülemek için yaktım karanlığı Eski bir tangonun ritmiyle dört duvarın dipsiz köşelerinde ağını örüyorum yalnızlığın An ile anılar arasında her defasında bir öncekini unutup başka sözler yazıyorum bu müziklere aşk şarkılarım şiirlerim ve suskun hayalin kaldı bende

    Mülteci kampındaki ölümle özgürlük arası çizgide sıkışandan farkım yok aslında Çizgiyi geçerse ölüm geçersem yalnızlık kalırsa işkence kalırsam da yalnızlık İkisi de ölüm be yokluğu ölüm


    uzak ülkelerde olmak isterdim şimdi hiç bilmediğim insanlar arasında avazım çıktığı kadar bağırmak yalnızlığımı kimsenin anlamadığı dilde Sonra hırsız bir rüzgar yürütmeli sesimi sabaha karşı penceresinden içeri bırakmalı aşkın unuttuğu ninnileri mırıldanmalıyım aşka güneşin sızlayan ışığında Bugün göğsümde uyanır mısın? saçlarımdan toplar mısın yıldızları ?

    Ne çok şey sığdırdım geçmişime Ne çok sevda özlem ve onca kavga Her şey koca bir hiç aslında Ah bu şehir her parmağımın dokunuşu dipsiz kuyular açar da atar beni maviye Saçlarımın dalgasında havalanır beyaz kelebekler Tut tut ki bahar tebessümlerde kalsın tebessümler hikayelerde

    Sabaha çıkıyorum düşlerin yorgun renkleriyle Yine yarım kalmış şiirler var yarına yine yalan dolu yaprakları dökecek zaman Birikecek bende tüm güvensizlikler

    Karanlık gibi sarsa aşk beni Serilsem sarılsam kaybolsam dizelerde öyle bir şiir yazsam ki hani o herkesin yazıp da yetmediği seni seviyorum ’lar var ya o bile şaşırsın O kadar çok kullandık ki aslında ondan mı yetmiyor sanki?

    Kirpik altındaki kimsesiz sahillere bırakıyorum yaşlarımı Esen onca mavi; mutluluk bende onca umut Ah! bir de çıkmaza gitmese yollar Hani akan suların toplansa coğrafyamın bakir kuyularında konuşamıyorum!

    Yorgunum!

    Tüm sesleri kesildi sesini kulağımda hissettiğimde
    Bak! bir geldin arapsaçına döndü düşlerim Ben alışkın değilim ki -seni seviyorum Sen Gerçeğimsin!- diyen adamların sevgisinegerçekliğine! belki de burada yanıltıyor beni aşk

    Hafıza kaydımda ne varsa sildim kim varsa zaten kendiliğinden silindi gittiğimde Şimdi kaydını tutuyorum öpüşlerinin ve fısıldadığın şiirlerin Söndürdün şehrin tüm ışıklarını göz kapaklarımda! Bak çekilirken gece portakal çiçekleri koktu güneş Duyuyor musun?

      Forum Saati Ptsi Mayıs 20, 2024 2:33 am