Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Sahih Bir Duada Olması Gerekenler

    FallenAngel
    FallenAngel
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1738
    Kayıt Tarihi : 05/02/11
    Nereden : İstanbul
    Aktiflik :
    Sahih Bir Duada Olması Gerekenler Img_le10200 / 999200 / 999Sahih Bir Duada Olması Gerekenler Img_ri10


    Cüzdan
    Altın Altın: Sınırsız
    Para Para: Sınırsız

    Sahih Bir Duada Olması Gerekenler Empty Sahih Bir Duada Olması Gerekenler

    Mesaj tarafından FallenAngel Perş. Şub. 24, 2011 10:45 am

    SAHİH BİR DUADA YER ALMASI GEREKEN UNSURLAR

    A. Asgari Unsurlar
    Duamız öncelikli olarak "tevhidi değerler taşımalı". Duada tevhid ilkesine uygun hareket etmek ise, duayı sadece Allah'a yöneltmekle olur. İstiâne ve imdat dilerken de, kulluğun bir nişanesi olarak hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadığımız geniş zamanlarda da duayı sadece Allah'a has kılmak gerekir.
    Sınırlı ve sonlu bir varlık olan insanoğlunun kurtuluşu, sonsuz kudret sahibi Allah karşısındaki aczini kabul ederek O'na yönelip sadece O'ndan yardım dilemesiyle mümkündür. Bu da geniş anlamda dua ile, hayatımıza duanın temsil ettiği değerleri hakim kılarak olabilir. Allah'ın icabetini hak edebilecek bir dua, asgari olarak tevhidin açılımı anlamına gelen şu unsurları barındırmalıdır: İstiâze ve besmele, istiâne ve tevekkül.
    Allah'a sığınmak anlamında istiâze, O'nun adına uygunluk anlamında besmele, O'ndan başkasından yardım dilememek anlamında istiâne, işin başını-sonunu, başarısını-başarısızlığını nihai anlamda Allah'a bırakmak anlamında tevekkül[34] bir duanın taşıması gereken asgarî unsurlardır. Bu unsurları barındırmayan bir duanın Kur'an'a uygunluğundan bahsetmek mümkün değildir. Şimdi bu dört esası kısaca izah etmeye çalışalım.[35]

    1. İstiâze ve Besmele

    Dua, Allah'ın adı ile başlamalıdır. Bunun gereği olarak Allah'a tevekkül edilmeli, şeytani değerlerden Yaratıcı'ya sığınış amacı taşıyan söz ve fiillerle desteklenmelidir. Yaratıcı'yı birlemenin bir tezahürü olarak O'nu öven, yücelten, O'na teslimiyetin ifadesi olan yakarışlar takdim edilmelidir. Dua, tevazu amaçlı ifadeler taşımalıdır.
    İnsanın aczini itiraf ederek içtenlik ve samimiyetle Allah yolundan yoksun kalmamayı dilemesi gerekir. En güzel isimlerin sahibi olan Rabbimize en güzel ifadelerle yakarmak gerekir.

    Bilindiği gibi çokça unutkan olan biz insanlar için bir şeyin bıktırmayacak aralıkta ve bezdirmeyecek estetik biçimde tekrar edilmesine ihtiyaç vardır. Bu hikmete binaen olsa gerek Rabbimiz, biz müminlere her gün belli aralıklarla kıldığımız namazlarda aynı ayetleri defalarca okumamızı emretmektedir ve Kur'an'da çok fazla tekrar vardır. Bu tekrarların hikmeti, hayata çekidüzen vermek için indirilen ilahi vahyin insan karakterini dikkate alıyor olmasıdır. Hatta en çok okumak zorunda bulunduğumuz Fatiha Suresi, defalarca özeleştiri imkanı bahşeden bir mesaja sahiptir. Papağan gibi değil de, tahkik ve zikir ehli bir mümin gibi okuduğumuzda, bu sureden meşale gibi önümüzü aydınlatan dersler çıkarabiliriz.[36]

    2. İstiâne/Sadece Allah'tan Yardım Dilemek

    İstiâne ilkesi de bu meşalelerden biridir. Her gün Rabbimize Fatiha Suresi dördüncü ayette defalarca şöyle seslenmekteyiz: "Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz."

    Allah'ın hoşnutluğunu kazanamamış hiçbir güçten, daha sonra özgürlüğümüzü ipotek altına alacak hiçbir yardım istememeliyiz. Fakat maalesef bugün İslam dünyasında kurulu düzenlerin hemen hemen hepsi, yeryüzünü fesada boğan "tağutlardan icazetli" olarak, onlardan "yardım dilenerek" oluşturulmuştur. Namazda, Fatiha Suresini okuduğu halde Allah'ın razı olmadığı şekilde tağutlardan yardım dilenmek, imana zulüm karıştırmakla, giderek şirke bulaşmakla sonuçlanabilir.
    İstiâne konusunda iki tür hata yapılmaktadır: Birincisi, tağutlardan istiâne/yardım dilenmek; ikincisi, istiânede vesile ittihaz etmek.[37]

    a) Tağutlardan Yardım Dilenmek
    İzah etmeye çalıştığımız gibi, tağutlarla velayet ilişkisine girecek kadar yakınlaşıp İslam ümmetinin geleceğini ve özgürlüğünü ipotek altına sokacak anlaşmalar yapmak, Allah'ın haram kıldığı, tevhid akidesine uygun olmayan bir davranıştır.[38]

    Dünya hayatında verdiğimiz sınavda zorluklarla karşılaşmak mukadderdir. Fakat tıkanan sorunları çözmek, düğümleri açmak için, düşman olduğu kesin olan bir yapı ile yardımlaşıp dayanışmaktansa, sabretmek ve tevekkül ile Allah'tan imdad dilemek Kur'an akidesine uygun olan tavırdır. İtikadımıza zulüm karıştırmamakla yükümlü olduğumuzu unutmamak, ilkelerimize bağlılığı elden bırakmadan hareket etmek görece başarısızlıklarla da bizi yüz yüze bırakabilir. Fakat unutulmamalıdır ki, "büyük başarı" Allah'ın rızasını kazanmaktır.

    Firavun gibi güçlü bir iktidarın ifsad çağrılarına teslim olmayan Musa Peygamber ve müminler, ilahi rızadan mahrum ve nasipsiz şer güçlere yağcılık yaparak durumu "maslahat" avuntusu ile geçiştirmek yerine, içinde bulundukları güç durumdan kurtarması için Allah'tan imdad dilemişlerdir. Peygamberimize de çeşitli yardım teklifleri gelmişti. Ancak karşılığında, putlarına karşı saygılı olmasını istemişlerdi. Fakat o, diğer peygamberler gibi sabrı, tahammül ederek direnmeyi, inançlarının gereğini yerine getirmede başarılı olmayı seçmiştir.[39]

    b) İstiânede Vesile İttihaz Etmek
    "İstiânede vesile ittihaz etmek" ise, genellikle dua yaparken görülen bir yanlıştır. Dua yoluyla yapılan yardım çağrıları, sadece Allah'a yöneltilmelidir. Allah'tan başkasına dua edilmemelidir.
    Aracı kişi ve kurumlarla duaya zulüm karıştırmak, insanı şirke düşürebilmektedir. Fakat "vesile edinmeden" müminlerin birbirlerine dua etmelerinde tevhid akidesi açısından bir sakınca yoktur.

    Birçok sahih hadisteki aktarımlardan anladığımıza göre Peygamberimiz somut olarak bazı müminlere, genel olarak tüm İslam ümmetine dua etmiştir. Fakat duasına hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi aracı kılmamıştır. Hatta bazı ayetlerde Rabbimiz, Peygamberimiz Muhammed (s)'den münafıkların hidayeti için ve onların etki alanında yer alan kalbi hastalıklı müminler için[40] ve salih müminler için dua etmesi istenmiştir.[41] Ancak öldükten sonra münafıklar ve hainler için Allah'tan bağışlanma dilemek yasaktır.[42]

    Kur'an'ın sarih beyanlarından öğrendiğimize göre müminlerin müminlere dua etmesi, dua etmesini istemesi tevhid inancına uygundur. Mesela, Yakup Peygamber'in kendi çocukları için Yusuf'u kaybettiklerinden dolayı Allah'tan bağışlanma dilediğini Yusuf Suresi'nin muhkem anlatımından öğrenmekteyiz.[43]
    Yine müminlerin diğer müminlerin gıyabında Allah'tan bağılanma dilemesi de, Kur'an'da teşvik edilen dua şekillerinden biridir. Muhammed Suresi'nde buyurulduğu gibi:

    "O, kalpleri hakikati anlamaya karşı duyarsızlaşanlar son saatin ansızın gelmesini mi bekliyorlar? Şüphesiz onun geleceği şimdiden haber verilmiştir. O bir kez başlarına geldikten sonra geçmiş günahlarını hatırlamalarının onlara ne faydası olacak? Bil ki Allah'tan başka ilah yoktur. Ve (hâlâ vakit varken) kendi günahlarının ve öteki bütün mümin erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile. Çünkü Allah bütün geliş gidişlerinizi ve bütün kalkışlarınızı bilir." [44]

    Allah'ın salih bir kulu da olsa, kendisini gıyabında vesile ittihaz etmek doğru değildir. Hele hele bu mezarında sessiz sakin yatan bir ölüden duaya icabet beklemek, selim akıl sahiplerine yakışır bir davranış değildir. Hem de bu beyinsiz davranış, salih gibi gözüken bir amelin hubûtuna/boşa çıkıp geçersiz olmasına, değerinin sıfırlanmasına yol açabilecek karakterdedir. Ancak müminlerin müminlere gıyabında dua etmesi mümkündür, hatta teşvik edilmiştir.[45]

    c) Allah'a Ulaşmak İçin Ölülerden Yardım İsteme Zilleti
    İnsanlardaki sevdiklerini aşırı yücelterek ilahlaştırma eğilimi zamanla ölülere doğrudan ya da dolaylı olarak ilahi bir rol biçmelerine yol açabilmektedir. Türklerin eski dini olan Şamanizm[46] bir atalara —onların ruhlarına— tapınma dinidir. Buna göre ataların sürekli olarak kendi akrabalarını belli aralıklarla ziyaret ettiklerine ve onları denetlediklerine inanılır. Aslında ruhların ölmediği, yaşadığı inanışı birçok eski kültürde de bulunmaktadır. Bu inanışa dinler tarihi çalışmalarında animizm denilmektedir. Animizm ilkel kabile dinleri arasında sayılmaktadır. Fakat benzer inanışlara en çağdaş toplumlarda dahi rastlanmaktadır. Ne ki ölümü bir yok oluş kabul etmeyecek şekilde yaratılmış olan insanoğlu, bu eğilimini tevhid inancı ile eğitip denetlemezse çok sefih durumlara düşebilir.

    Günümüzde de devam eden bir şirk çeşidi olan "mezarlarda yatan ölülere dualarda aracılık rolü verme"ye, tevhid ile kişiliğini tekamüle eriştirmemiş insanlarda rastlanmaktadır. Allah'tan başkasına yalvarmak veya O'na ulaşmak için sevilen bir kimseyi aracı olarak kullanmak kesin olarak haram kılınmıştır:

    "Allah'tan başka o yalvarıp yakardıklarınıza gelince —bunların kendileri yaratılmış varlıklar olduklarına göre— hiçbir şey yaratamazlar. Onlar hayat belirtisi taşımayan ölülerdir, ne zaman diriltileceklerini de bilmezler." [47]


    3. Tevhidin Tevekkülle İlişkisi

    "... Ve toplumu ilgilendiren her konuda onlarla müşavere et. Sonra bir hareket tarzında karar verince de Allah'a tevekkül et/güven. Zira Allah, kendisine tevekkül ederek güven duyanları sever."[48]

    Tevhid ilkesine uygun olmayan hiçbir dua makbul değildir. Duanın tevhid akidesine uygunluğunun en önemli şartlarından biri de tevekküldür. Tevekkül her halükârda Allah'ı vekil ve dost olarak hatırlayıp O'na bağlanmaktır. Tevekkül tembel oturup İsrailoğulları'ndan Yahudileşenler gibi bizim yapmamız gereken işi Allah'a havale etmek değildir. Bedir'de, Uhud'da, Hendek'te mücadeleyi kazanacak tüm hazırlıkları tamamladıktan sonra, sonucun hayırlı gerçekleşmesi için Allah'a dua ederek bekleyen Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s)'nın yaptığıdır, tevekkül.[49]

    B. Diğer Unsurlar
    Allah katında bize değer kazandıran duanın sahih bir düzlemde, doğru bir ölçü ile dillendirilmesi elzemdir. Duada biçim ve muhtevanın uyumlu olması gerekir. Rabbimizin rızasını, memnuniyetini, hoşnutluğunu ve takdirini elde etmenin en önemli yollarından biri olan dua eylemimizde yanılgıya düşmemek istiyorsak konuyla ilgili temel bakış açımızı Kur'an'a göre oluşturmamız gerekmektedir.

    Kendimize "Nasıl dua etmeliyiz?" diye sorduğumuzda Kur'an'dan karşımıza yolumuzu aydınlatan rehberlik edici apaçık hakikatler çıkmaktadır.
    Bu hakikatleri Kur'an'da geçen örnek dualardan kalkarak Allah'a ideal bir yakarışın nasıl olması gerektiğine ilişkin temel ilkelerden çıkarabiliriz. Duanın taşıması gereken asgari unsurlar "tevhid" terimi ile özetlenebilir. Tevhide bağlı olarak Rabbimize yakarışlarımızda gözetmemiz gereken diğer ilkeleri şöyle sıralayabiliriz:[50]

    1. Doğrudan Allah'a Hitap Etmeli

    "Nihai gerçeğe varmak amacıyla yapılan bütün dualar, bütün çağrı ve arayışlar ancak O'na yöneltilmelidir. Çünkü insanların O'nu bırakıp da yakardıkları (öteki varlıklar ve güçler) bu yakarışlarına hiçbir şekilde karşılık veremezler. Öyle ki (onlara yakarıp duran kimsenin durumu) ellerini suya doğru uzatıp, suyun kendisine ulaşmasını bekleyen birinin durumuna benzer. Oysa bu durumda su asla ona ulaşmayacaktır. Bunun içindir ki, kafirlerin yakarması kendilerini sapıklık içinde tüketmekten başka bir sonuç getirmez." [51]

    "Eğer kullarım sana Benim hakkımda sorarlarsa bilsinler ki, Ben çok yakınım. Dua edenin yakarışına her zaman karşılık veririm. Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana gönülden iman etsinler ki doğru yolu bulabilsinler."[52]

    Allah'a dolaylı olarak —araya aracılar koyarak— dua etmek de şirktir; O'nu hiçe sayıp başka güçlerin ubudiyet boyutunda yardımına başvurmak da. "Dini Allah'a halis kılarak başkalarına egemenlik hakkı tanımadan dua etmek" tevhid dini İslam'ın vazgeçilmez bir hakikatidir. Bu değişmez gerçek neredeyse Kur'an'ın bütün ayetlerinde tekrarlanmıştır.
    Değil mi ki asla affedilmeyecek günah şirktir; öyleyse biz müminler bu konuda çok hassas davranmalı, gizli-açık bütün şirk çeşitlerinden uzak durmalıyız. Duamızla Yüce Rabbimize takdimeler yollarken bu konuda dikkatli davranmalıyız.

    "Bize şah damarından daha yakın olan Allah”a. çağrıda bulunmak gerektiğinde, randevu almak, araya torpilciler koymak, yetki alabilmesi mümkün olmayan din adamları ve kilise gibi kurumları vesile ittihaz edinmek doğru değildir. Değil mi ki, Allah insana kendisinden daha yakındır; öyleyse O'na ulaşmak için araçlar kullanmaya ne hacet vardır?
    Rabbimizin insana her zaman ulaşabileceği yakınlıkta olduğu, dolayısıyla şefaatçi ve torpilcilere ihtiyaç olmadığını Kur'an'ın apaçık beyanlarından öğrenmekteyiz:

    "Andolsun ki, biz insanı yarattık. Ona nefsinin ne fısıldadığını da biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız."[53]

    "Onlar, yalnızca sonucun ortaya konmasını mı bekliyorlar? Sonucun geldiği gün, önceleri onu unutmuş olanlar: 'Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi bize şefaat edecek bir şefaatçi var mı?" [54]

    Hem Allah her tür çağrıyı ve her tür kıpırtıyı işitebilen bir ilahtır. O'nun işitmesinde hiçbir noksanlık yoktur ki, çağrımızı ve yakarışlarımızı duyurmak için aracılar edinelim.[55]

    İslam ümmeti arasından bazı kardeşlerimiz dillerinin bir alışkanlığı ile, "Şefaat ya Rasulullah/şefaat ey Allah'ın Elçisi!" şeklinde bir yakarışı bilmeden tekrar edip durmaktadır. Oysa şefaat/yardım sadece Allah'tan dilenir, bu yardım yağmurla, bulutla, meleklerle ya da Peygamberimizin elçiliği ile gelse bile yine de şefaat dilenmesi gereken tek güç Allah'tır.[56

    2. Allah'ı Tespih Eden Sıfatlarla Başlayıp Bitmeli

    Dua Allah Teâlâ'dan istendiği için yakarışın konusuna göre O'nun bir ismini anmak gerekir. Rahmete son derece muhtaç bir durumda şifa talep eden Eyüp Peygamber, duasında Allah'ın merhamet sıfatını gündeme getirmiştir.[57]
    Allah'ın rahmetine sığınmak, güzel bir duanın taşıması gereken öğelerdendir. Duada hitap edilen makam, Allah olduğu için kuru kuruya direkt olarak isteklerin sıralanması doğru değildir. Tüm hayatı kuşatan bir ibadet olan duada Allah'ın tespih, tenzih ile yüceltilip övülmesi gerekir. Ancak bundan sonra taleplerin dile getirilmesiyle kulluk şuuruna uygun makbul bir dua yapılmış olunabilir. Yüce Allah yeryüzünde tevazu ile yürüyen dürüst ve erdemlilik timsali kulları için çok sayıda tespih ve tenzih örneğini Kur'an-ı Mubin'de zikretmiştir. Al-i İmran Suresi'nden bir örnek okuyalım:

    "De ki: Ey mutlak egemenlik sahibi Allahım! Sen egemenliği dilediğine verir, dilediğinden alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsın. Bütün iyilikler Senin elindedir. Doğrusu Sen istediğini yapmaya kadirsin. Gündüzü kısaltarak geceyi uzatır ve geceyi kısaltarak gündüzü uzatırsın. Ölüden diri, diriden ölü çıkarırsın. Ve dilediğine her türlü hesabın üstünde rızık bağışlarsın." [58]


    Duanın başında ve sonunda anılan Allah'ın sıfatı, kulun sadece ihtiyaçlarını Rabbine bildirmeyip, asıl amacının O'nu anmak olduğunu gösterir. Çünkü istekte bulunma hakkı öncelikle Allah'ındır. Değil mi ki O bir ilah, biz ise birer kuluz, emretmesi gereken Allah'tır. Öyleyse O'nu duamızı gerçekleştirmekle görevli bir memur gibi tasavvur etmek zulümdür.

    Peygamberlerin Kur'an'da örnek olarak anılan dualarına baktığımızda sadece muhtaç durumda Allah'ın yardımının talep edilmediğini, asıl O'nu tespih etmek için içinde bulunulan ruhi şartlardan yararlanıldığı görülür. Mesela Süleyman (a) duasının sonunda Allah'ın latif sıfatını anarak, Musa (a) sonsuz merhametine sığınarak, Zekeriyya (a) sonsuz işitme gücüne ve kudretine vurgu yaparak O'nu tespih etmiş, yüceltmiştir.[59]

    Duanın asıl amacı, kulun tevazu hislerini Rabbine iletmesi, bollukta da darlıkta da O'na yönelerek ibadet etmesidir. Öyleyse kuru kuruya, Allah'ı yücelten ifadelerle güçlendirilmemiş peş peşe isteklerin sıralandığı bir dua, tevhid inancına da uygun değildir. İsa Peygamber elbiseleri gibi yürekleri de bembeyaz olan arkadaşlarının imanda yakîne erişmek için istedikleri gök sofrası için Allah'a yakarmıştır. Bu makbul duanın da başında ve sonunda "Allah'ı tespih-tenzih ederek yüceltmek" esasına riayet edilmiştir:

    "Meryem'in oğlu İsa, 'Ey Allahım, ey Rabbimiz!' dedi. 'Gökten bize bir sofra gönder; o bizim için —ilkimizden sonuncumuza kadar— sürekli tekrarlanan bir ziyafet ve Senden bir işaret olacaktır. Ve bize rızkımızı ver, zira Sen rızık verenlerin en iyisisin!”[60]

    3. Gereken Şükür Öğelerini Taşımalı

    Nankörlüğün dile getirildiği bir dua ifadesi, kul-yaratıcı ilişkisinde bulunması gereken asgari unsurlardan mahrumdur. Çünkü Allah bizim duamıza ve yönelişimize ihtiyaç duymaz. O ganîdir, müstağnidir; kendi kendine yeter bir zenginliğe sahiptir. Bu sebeple şükrün faydası dua eden içindir; Allah'a hiçbir yarar sağlamaz. Lokman Suresi'nde Rabbimizin buyurduğu gibi:

    "Biz Lokman'a 'Allah'a şükret' diye hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendi faydası için şükreder. Kim de nankörlük ederse şüphe yok ki, Allah ganîdir/hiç kimseye muhtaç olmayacak derecede zengindir ve hamîdir/övülmeye en layık olandır." [61]

    Hayatın her anında sözlü ve fiilî dua ile Yaratıcı'ya şükretmeyi alışkanlık haline getirmek sorumlu bir müminin ihmal etmemesi gereken temel görevlerindendir. Hayatın bir imtihan olduğunu unutarak bizi uyarmak ya da sınamak maksadıyla, Rabbimizin başımıza sardığı belalara karşı sabırsız davranıp aceleyle def edilmesini istemek bir tür bencilliktir ve dolayısıyla şükür bilincine aykırıdır. Şükür bilincine erişmiş sorumlu bir mümin, başa gelen sıkıntıları da iyilikleri de bir ilahi sınama biçimi olarak görmelidir. Bu yüzden hemen sızlanıp Rabbimize nankörlüğün tezahürü olarak dile gelmiş sözlerden sakınmak gerekir.

    Kur'an'da Rabbimizin övgüsünü kazanmış müminler daimi şükür halinde yaşayanlardır. İyilik bulunca sevinen, başına bir imtihan belası ilişince de yerinip dövünen bir tepkisellikle olayları karşılayanların duaları ilahi övgüden nasipsiz kalmaya mahkumdur.
    Fussilet Suresi'nde buyurulduğu gibi dua ve şükür her halükârda yapılması gereken temel kulluk görevlerimizdendir:

    "İnsan iyiliği istemekten usanmaz. Ona bir bela isabet ettiği zaman hemen ümitsizliğe düşer; boynunu büker." [62]

    Şükrün bir başka ifadesi de kibirden arınmak, daima Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşımaktır. Samimi bir yönelişle Rabbe açılan eller, beşeri gururu bir kenara bırakmış, tevazuu ahlak edinmiştir. Duaları kabul edip etmemek tamamıyla Allah'ın elindedir. Fakat böyle bir ruhla yapılan yakarışlara olumlu karşılık vermeye Rabbimiz söz vermiştir:

    "... Bana dua edin; size cevap vereyim. Bana kulluk etmekten büyüklenenler, zillet içinde cehenneme gireceklerdir."[63]

    4. Kavli ve Fiili İhlas Bulunmalı

    "Kafirleri ne kadar öfkelendirse de, muhlisler olarak/içten bir inançla yalnız Allah'a bağlanarak O'na dua edin!"[64]

    Her şeyi duyan Allah'ın bizi duyması için bağırıp çağırmaya gerek yoktur. Kur'an ile Allah'a yakardığımızda, kavli bir dua eylemi sergilediğimizden sesimizi ne yüksek ne de alçak tutmalıyız; orta bir yol tercih etmeliyiz. Sözlü bir dua şeklini tercih etmediğimiz diğer zamanlarda ise, sessizce, gizli gizli, duyarlılığın ürünü olan ve tüm bedeni saran bir ürperti ile, boyun bükerek samimi bir tevazu ile Rabbe yükselmeli yakarışlarımız.
    Kavli ve fiili dualarımızı ister gizli ister açık olsun içtenlikle ta derinlerden gelen, gönülden gelen arzularla ifade etmeliyiz. Sesimiz soluğumuz ve eylemlerimiz birlikte soluk soluk ulaşırken göklere doğru O'na takdim ettiğimiz serzenişler bile bir hediye heyecanını taşımalıdır. Sesimiz sözümüz, vücut dilimiz ve gönül dilimiz birbiriyle örtüşmelidir. Kime el açtığımızı tüm hücrelerimizde hissetmeden, kiminle konuştuğumuzu bütün benliğimizde duyumsamadan lalettayin bir sesle, öylesine dudaklardan dökülmüş sözlerle dua olmaz; çünkü bütün kemal sıfatlarını kendisinde toplayan Yüce Allah en güzel yakarışlara layıktır ve biz kullar için bunun farkında olduğumuzu göstermenin tek yolu da duadır.

    İster sözlü, ister sözsüz olarak kalpten, isterse fiili bir şekilde olsun dualarımızda ihlas, olmazsa olmaz şarttır. İhlassız bir yakarışın şuurdan nasibi yoktur. Bu nedenle kime söylendiği, niçin söylendiği belirsizdir. Yeryüzünde samimi bir şekilde iyilik için çırpınan bir mümin, fiili duasını tamamlamış demektir; sıra kavli duaya geldiğinde ise nasıl bir ruh hali içinde olunması gerektiğini Rabbimizin beyanlarından öğrenelim:

    "Rabbinize yalvara yakara, gizlice dua edin. O sınırı aşanları sevmez. Yeryüzünde ıslah edildikten sonra bozgunculuk yapmayın. Allah'a korku ve ümit ile dua edin. Allah'ın rahmeti iyi kimselere yakındır."[65]

    a) İhlasın Göstergesi Salih Ameller
    Belli bir bütünlük ve amaç taşımalı dualarımız. Öylesine, lalettayin, bilinçsiz bir şekilde dizilmiş sözler tekamül etmiş bir duaya yakışmaz. Dualarımızın değerli bir gayesinin olması gerekir. Tarihin o anında yaşanan tevhid-şirk mücadelesinin izlerini taşımalı dua. Zaten söz nedir ki? Söze dönüştürdüklerimiz O'nun bildiklerinin sadece bir kısmını beyandan ibarettir, o kadar...
    Samimiyetin bir ifadesi olarak vücut dili de önemlidir. Elleri göğe kaldırarak, iki yana açarak, elleri birbirine kavuşturarak, ayakta, oturarak veya yürürken çeşitli hallerde yapılabilecek yakarışlarda biçim ve öz birliğine dikkat etmeliyiz. Samimi olduğumuzu vücut dili ile de takviye etmeliyiz. Peygamberimizin dua ederkenki halini tasvir eden bazı hadislerde onun "koltuk altı gözükünceye kadar ellerini kaldırdığı"[66] ifade edilmiştir. Bu pozisyon tabii ki bir örnektir, her zaman bu halde dua etmenin makbul olduğu anlamına gelmez. Burada önemli olan, samimiyetin vücut dili, söz ve eylem birliği içinde kalpten gelen yakarışlarla birbirine uyumlu bir şekilde göğe yükseltilmesidir.

    Tamamıyla afaki ve bencil isteklerin ifadesi olan dua tabii ki makbul olamaz. Hayatın, tevhid dininin değerleri tarafında yeniden inşa edilmesi, şirk düzenlerinin devrilmesi talep edilmelidir. Kur'an'da anılan makbul dualar samimi ve bilinçli bir şekilde yapılmıştır:

    "Ve Rableri onların dualarını şöyle cevaplar: İster erkek, ister kadın olsun Benim yolumda cihad edenlerden hiç kimsenin çabasını boşa çıkarmayacağım. Çünkü hepiniz birbirinizin soyundan gelirsiniz. Zulüm ve kötülük diyarından hicret edenlere, yurtlarından sürülenlere, Benim yolumda eziyet çekenlere ve bu yolda savaşıp öldürülenlere gelince, onların kötülüklerini mutlaka sileceğim ve onları Allah'tan bir mükafat olarak içinde ırmaklar akan has cennetlere sokacağım. Zira mükafatların en güzeli Allah katında olanıdır."[67]

    Yüce Allah gönülden boyun eğen akıl sahiplerinin sefihlik içermeyen dualarını kabul eder. Rabbimizin kadın-erkek ayrımı gözetmeyen dualara icabeti yapılan samimi amellerle takviye edildiğinde kolaylaşmaktadır. Mesela cihad, hicret, O'nun yolunda işkenceye uğramak, can vererek şehadet şerbetini içmek gibi salih ameller duaların kabulünü takviye edeceği gibi, geçmiş günahların da affedilmesini sağlayacak değerde eylemlerdir. Salih amellerle desteklenmiş dualarımız özden gelen samimi yakarışlarla Allah'a doğru yükseldiğinde kabul edilmemesi için hiçbir neden kalmamış demektir. A'raf Suresi'nde buyurulduğu gibi:

    "Rabbinize alçak gönüllüce ve yüreğinizin ta derininden seslenin. Doğrusu O, çizgiyi aşanları sevmez."[68]

    b) Musa Peygamberin İhlaslı Yakarışı
    Musa Peygamber utanmadan, çekinmeden, tüm kişisel zaaflarını, eksiklerini ve kusurlarını dahi samimi olarak Allah'a itiraf etmiştir. Zaten her şeyi bildiği halde, o bir ihlas ifadesi olarak Allah'a tüm sıkıntılarını açmıştır.[69] Aynı samimiyetle Musa Peygamber kardeşini risalet görevine yardımcı olması için Allah'tan peygamber yapmasını istemiştir; bu duası kabul edilmiştir.[70] Zalimlerin elinden kurtulmayı dilemiştir, kurtulmuştur.[71] Allah'ın ayetleriyle arınmaya yanaşmayan Firavun ve çevresinin helak edilmesini istemiş, bu yakarışı da makbul dualar arasında yer almıştır.[72]

    c) Fiili Dua ile Birlikte Yapılan Makbul Dualar
    Fiili dua —ani sorumlulukların yerine getirilmesi— bir samimiyet göstergesidir. İhlasın fiili şahidi olan tüm peygamberler gibi Şuayb Peygamber de ellerini göğe doğru uzatırken Allah'a karşı sorumluluklarını yerine getirmiş salih bir kulun ruh yapısına sahipti. O, fiili uyarılarına rağmen yine adaleti ikame etmeye yanaşmayan Medyen halkını —üstüne üstlük onu ve arkadaşlarını sürme kararı almışlardır— Allah'a şikâyet etmiştir. Kendisiyle birlikte iman eden müminler bu fiili durum karşısında sığınılması gereken en güvenli kaynak olan Allah'a bir dua ile sığınmışlardır. Şuayb Peygamber ve arkadaşlarının toplu halde yaptıkları tevekkül duası, müminler hariç tüm toplumun "racfe depremi ile helak edilmesi" şeklinde karşılık bulmuştur:

    "... Ey Rabbimiz! Bizimle halkımız arasında hak neyse ortaya çıkar. Çünkü hakkı ortaya çıkaranların en hayırlısı Sensin. Ne var ki, kavimleri arasından kafir olanların ele başları (Şuayb'ın yandaşlarına): 'Doğrusu eğer Şuayb'a uyarsanız, bilin ki kaybedenlerden olacaksınız' dediler. Derken bir deprem onların işini bitirdi: kendi evlerinde cansız olarak yere serildiler." [73]

    5. Sabır ve Salat ile Takviye Edilmeli

    "Ey iman edenler! Sabır ve salat ile Allah'tan yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir."[74] Allah'tan yardım istemeyi hak etmek gerekir. Bunun için Rabbe duanın kuru kuruya değil, namaz ve ibadetlerle süslenmesi, takviye edilmesi şarttır. Duada sabırsızca hemen gerçekleşecek bir sonuç istemek de doğru değildir.[75] Bir işin başında yapılan dua, destek almak içindir; fakat sonuç isteyen dualar, yapılacak hiçbir şey kalmadığında, elden gelen bütün gayretler sarf edildiğinde, bütün imkanlar tüketildiğinde tekamüle erişebilir.

    Sabır; özünde bıkmamak, usanmamak, sebat göstermek, inançlarımızın asli eksenini, eylemlerimizin sıhhatini bozmamak, acele etmemek gibi unsurlar taşımaktadır. Aceleden yaratılmış olan insanoğlu maalesef bir işin hemen oluvermesini istemektedir.[76] Her şeyi bir ölçüye göre yaratan Allah ise, dualarımıza da belli bir ölçü çerçevesinde cevap verecektir. Duamızın sonucunu beklerken acele ermemek ve kesin netice ummamak da gerekir; çünkü neyin nihai anlamda iyi neyin kötü olduğunu mutlak manada sadece Allah bilebilir.[77] Ayrıca Allah'ın duaya icabeti geciktirmesi imtihan için de olabilir.[78]

    Biz müminlere yaraşan doğru tavır; arzu ettiklerimiz olmuş olmamış, şartlar lehimize dönmüş dönmemiş; ihlasla, vefa hisleriyle ara vermeden Rabbimize bağlılığımızın, sadakatimizin ve samimiyetimizin en önemli göstergesi olan duadan kopmamaktır.

    Sabır meleklerle de dosttur, öyle ki eğer üzerimize sağanak sağanak rahmet yağmasını istiyorsak ayaklarımızı hak olan yolda sabit kılmak zorundayız. Rabbimiz, gaybi yardımlara elçilik yapan meleklerin taşıdığı rahmete mazhar olabilmenin şartını "sabır-sebat göstermek" olarak beyan ermiştir:

    "Rabbimiz Allah'tır, diyen ve sebatla doğru yolu izleyenlere gelince, onların üzerine sık sık melekler iner ve şöyle derler: Korkmayın ve üzülmeyin, işte alın size vaad edilmiş olan cennet müjdesini."[79]

    Kur'an'da geçen makbul dualar sabırla ve ibadetle birlikte yapılmışlardır. Mesela, Yakup (a)'un Yusuf'a kavuşmak için yaptığı dualar yıllar sonra sabrın meyvesi olarak makbul olmuştur. Yusuf (a)'un sabırla ve fiili dua ile zindanda yaptığı dualar kabul edilmiştir.[80] Eyüp Peygamber şeytanın telkinlerine açık hale gelecek derecede hastalıklarla imtihan edilmiştir. Öyle ki vücudunun her yanı yaralarla berelerle dolmuştur. O yine de Allah'a asi olmamıştır; sonunda sabrının meyvesini yemiş tüm hastalıklarından şifa bulmuştur.[81]

    Kısaca Yakup (a)'un Yusuf'una kavuşması, Yusuf'un zindandan kurtularak geçmişi temizlenmiş bir vaziyette güç ve iktidara ulaşması, Eyüp Peygamberin ölümcül hastalıkların pençesinden kurtulması; hep dua ile eğitilmiş, olgunlaşmış salih kulları, ihlaslı, direngen müminler oluşları dolayısıyladır.
    Dua kulluk görevimizin bir parçasıdır. Yoksa bakalım kabul ediyor mu? diye Allah'ı denemeye kalkma aracı değildir. Bu nedenle duanın, mutlaka kabul edilmesini beklemek, tevhid inancına aykırıdır; Allah bizim hizmetimizde değildir. Biz Allah'ın hizmetindeyiz; ibadet ermek zorunda olan biziz.[82]

    6. Zaman ve Mekan Unsurlarına Dikkat Edilmeli

    a) Sadece Sıkıntıya Düşünce Değil, Her Halükârda Dua Edilmeli
    "Zaten, insanın başına bir sıkıntı gelince yan yatarken de, oturup kalkarken de, Bize yalvarıp yakarır; ama ne zaman ki sıkıntısını gideririz, başına gelen sıkıntıdan kendisini kurtaralım diye sanki Bize hiç yalvarıp yakarmamış gibi, (nankörce) davranmaya devam eder! Kendi güçlerini boşa harcayan (budala)lara, yapıp ettikleri işte böyle güzel görünür." [83]

    Dua bollukta da darlıkta da, zenginlikte de fakirlikte de daima O'na yönelişin bir ifadesi olmalıdır. Dua bir hayat tarzıdır. İnsanın ayakta, otururken, yan yatarken Allah'ı anarak dua etmesi gerekir:

    "Namazınızı bitirdiğinizde Allah'ı anın —ayakta iken, otururken, uzanmış halde— ve yeniden güvenliğinizi sağladığınızda namazlarınızı eksiksiz eda edin. Namaz bütün müminler için günün belli zamanları ile kayıtlı bir yükümlülüktür."[84]


    Dua, zamanında yapılmalı. Allah'a sadece darlıkta yalvarıp bollukta yüz çevirmek makbul bir tarz değildir. Müminlerin duası her şeyden önce tüm hayatı kuşatan bir yaşam biçimidir. Hayat dua, dua hayattır. Dua darlıkta da bollukta da aynı duyarlılıkta yapılması gereken bir şahadet, Allah'ı yaşadıklarımıza ve yaşayamadıklarımıza, tüm tavır alışlarımıza şahit olmaya çağırmaktır.

    Hem bollukta hem de darlıkta Allah'ı çeşitli şekillerde zikretmek sorumluluk bilincine sahip olan dürüst ve erdemli insanların davranış tarzıdır. Allah ile olan sahih bir münasebet, sadece zora düşünce değil, her halükarda olmalıdır. Çünkü ihtiyacı giderilince yüz çevirenler, dürüst değil, bencildir. Zor zamanda dua ile Allah'a yönelmek her insanın fıtratındaki baskıya boyun eğmesinden ibarettir. Her zaman dua etmek ise, iradesiyle hareket eden bilinçli, akıllı insanların davranış biçimidir.

    Dalgalarla kuşatılmış bir gemide katıksız bağlı gibi davranıp, sahile çıkınca Allah'ı unutarak büyük bir aldanış içinde duyarsızca yaşamak kınanmıştır:
    "Denizde bir tehlikeyle karşılaştığınız zaman O'ndan başka bütün o yalvarıp yakardığınız şeyler sizi yüzüstü bırakır; ama ne zamanki, sizi sağ salim karaya çıkarır, hemen yüz çevirip (unutuverirsiniz O'nu). Çünkü, insanoğlu gerçekten çok nankördür!" . [85]

    b) Duyarlılığı Yükselten Zaman ve Mekanlar Tercih Edilmeli
    Dua şüphesiz her zaman yapılabilir; ancak yine de zaman ve mekan unsurları samimiyet ve duyarlılığa katkı sağlayabilecek öğelerdir. Yürekten Allah'a bağlı olanlar, servetlerini inançlarının hakimiyeti için feda edenler, zorluklara karşı direnişi bir yol bilen müminler, seher vakitlerinde tüyleri diken diken eden bir duyarlılıkla tâ derinden Rablerine yakarırlar. Seher vaktinin dua ve yakarış için önemli bir vakit olduğunu bizzat Rabbimizin beyanlarından öğrenmekteyiz..[86]İnsanın duyarlılığını yükselten, içinde Kadir gecesini barındıran Ramazan ayı, hac ayları, Kabe ve çevresi {Arafat, Meşar, Mina, Safa-Merve) gibi mekanlar şüphesiz hikmetinin idrakinde olanlar için çeşitli bereketler ve fırsatlarla doludur.[87]

    Hangi mekanda yapıldığı duanın sonucunu mutlak anlamda belirleyecek önemde değildir. Çünkü tüm yeryüzü —bütün doğular, bütün batılar— Allah'ındır; bizim mescidimizdir. Gizliyi de aşikarı da bilen Allah'a yerde ve gökte olan hiçbir şey gizli kalmaz. O tüm mekanların üzerinde hepsini kuşatan bir makam sahibidir.[88]

    Öte yandan dua ile nefsin arındırılmasında gece eğitiminin de ayrı bir önemi vardır. Rabbani övgüyü hak etmiş müminlerin gecelerini secdede ağlayarak geçirdikleri, yalvarıp yakardıkları beyan edilmiştir. Yüce Allah, Peygamberimizin gece kalkıp namaz ve dua ile Allah'a yaklaşma çabasının, üstün bir makama erişmeyi sağlayacak değerde olduğunu beyan etmiştir.[89]
    Gecenin çok azında uyuyan, bağışlanmak için kalplerinin derinliğinden gelen bir yakarışla Allah'a yönelenler, Kur'an'da övgüye değer insanlar arasında anılmıştır:
    "(Ama Allah'tan sakınan, O'na karşı sorumluluk bilinci taşıyan muttakiler) gecenin az bir kısmında uyurlardı. Bağışlanmak için kalplerinin derinliğinden gelerek yalvarırlardı. Ve sahip oldukları her şeyden, yardım isteyenlere ve sıkıntı içinde bulunanlara bir pay ayırırlardı." [90]

    7. Ye's Anında Yapılmamalı

    a) Dua Öncelikle Dünyada Yapılmalı
    Dünyada yapılması gereken kulluğu ahirete ertelemek de insanların yaptığı temel yanlışlardandır. Firavun'un ölüm anında "ye's tövbesi" denilen yakarışı Allah katında makbul olmamıştır. Çünkü o, yerini gördükten sonra kendi özgür iradesiyle değil, korkularına yenik düştüğü için tövbe etmiştir; böyle zamanda yapılan duayı Yüce Allah kabul buyurmayacağını beyan etmektedir.[91]


    Firavun ve Nemrut gibi büyüklenerek kendilerini yeryüzünde ölümsüz ve güç yetirilmez bir iktidara malik olduklarını zannedenler ve onların zavallı yardakçıları olan kitleler davetlerini ve davalarını Allah'ın adı ile yürütmezler. Hevalarının buyruğuna göre yaşayan insanlığın zalim yöneticileri de onlara bel bağlayan duyarsız kitleler de ilahi azap ile karşılaştıklarında itiraf ve yalvarmalarla "Biz gerçekten zalimlermişiz." [92]diye af dileyeceklerdir. Fakat ne çare iş işten geçmiştir artık. Asgari tevazu şartlarını taşıyan bir yakarış ahirette değil de dünyada Allah katında kabul görecektir. Ahirette sadece müminlerin duaları kabul görecektir;[93]kafirlerin hiçbir duasına olumlu yanıt gelmeyecektir. Kafirlerin son nefeste ölüm esnasında, öldükten sonra dünyaya yeni bir şans için geri dönüş istekleri ve cehennemden kurtuluş talepleri dua formunda bile olsa Allah tarafından kabul edilmeyecektir.[94]

    b) Duhan Duasının Makbul Olmayacağı Ye's Anı
    Kıyamet sahnesinde "acı duman azabı"ndan korunmak için Allah'a yapılan bağlılık yakarışı makbul olmayacaktır. Çünkü artık iş işten geçmiştir. Hüküm gerçekleşmek üzeredir; bütün alametler belirmiş, nihai helakin süreci başlamıştır. Azabı apaçık gördükten sonra ilahi kudreti itiraf edip O'na sığınmak bir maharet değildir. Önemli olan Allah'a görmeden, kalbin sağladığı imkanlarla iman edebilmektir.[95]

    Zaten ilahi azabı apaçık karinelerle gördükten sonra, iman etmeyen kalmayacaktır. Bu nedenle ölüm anında —ki bir hadiste küçük bir kıyamet olarak nitelendirilmiştir— ya da büyük kıyamet sahnesinde iman etmek Firavun'un dahi kaçamayacağı bir şey olduğundan dolayı bir değer ifade etmez. Öyleyse duhan (acı duman azabından muhafaza) duası kıyamet sahnesinde değil, çok daha önce, belirtileri ortaya çıkmadan, normal zamanda yapılmalıdır.[96]

    c) Korku ve Ümit Arasındaki Bir Psikoloji ile Yapılmalı
    "(Asla büyüklük taslamayan o muttakiler) yataklarından (geceleri) kalkarak, korku ve ümit içinde Rablerine yalvaranlardır ve kendilerine geçinmeleri için verdiklerimizden başkalarına harcayanlardır."[97]

    Bu ayetin rehberliğine göre, dua ederken korku ile ümit arasında bir ruh hali taşımalıyız; hem endişe içinde olmalıyız hem de ümitlerle dolu olmalıyız: Korkmalıyız, çünkü Allah'ın gazabı da vardır. Ümitli olmalıyız, çünkü O'nun rahmeti her şeyi kuşatır.[98]

    Günah işlemiş olmak dünya sınavı devam ettiği müddetçe kişiyi ümitsizliğe düşürmemelidir. Allah'ın tövbe kapılarında sonsuz merhametinin nişanelerini hissetmek mümkündür. Ayrıca korku da taşımak gerekir; çünkü kimse cenneti garantilemiş değildir.[99]Allah azabından korkulması gereken, sevildiği için gücendirilmemesi gereken bir ilahtır, bu da günahlardan uzak durmak suretiyle gerçekleşir. Korku ile ümit arasında olma hali, bir samimiyet ifadesidir; samimi dualar da makbuldür.[100]

    8. Dünyayı Değil Ahireti Öncelemeli

    Allah, dünyayı isteyenlere dünyayı verir; ancak bu kısa ömürlü alemde yaşanacak üç kuruşluk mutluluk için ebedi mutluluk heba edilmiş olur.[101]Bu nedenle salih-sahih bir duanın daima ebedi nimetler yurduna öncelik vermesi şarttır. Dualarımızda her zaman ahiret öncelikli olmalıdır. Fakat güzel, temiz, dolayısıyla helal olan dünya nimetlerini istemek haram değildir. Bakara Suresi'nde buyurulduğu gibi:

    "İbadetlerinizi bitirdiğinizde (haccın şiarlarından Meş'ar-Müzdelife, Mina mevkiinde) atalarınızı hatırladığınız gibi, hatta daha güçlü bir hatırlayışla Allah'ı anın. Çünkü öyle insanlar var ki; sadece 'Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver' diye dua ederler. Böyleleri ahiretin nimetlerinden nasip alamayacaklardır. Ama içlerinde öyleleri de vardır ki: 'Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, ahirette de ve bizi ateşin azabından koru' diye dua ederler." [102]

    9. Ahit Tazelemek Amacıyla Yapılmalı

    Toplumsal bir suç olan şirk zulmünün affedilebilmesi için tüm halkın Allah'a verdiği iman ahdini yenilemesi gerekir. Aksi halde helak ihtimali belirir. Bu ihtimalden olsa gerek, Musa Peygamber "içimizdeki sefihler yüzünden bizi de helak etme!" [103] diye Allah'a yalvarmıştır. Bu toplumsal zulme engel olan, daha sonra da affetmesi için yakaran yetmiş iki inanmış adamın duası kabul edilmiştir. Çünkü Allah ile olan ahdin —O'na ortak koşmama sözünün— yenilenmesi söz konusudur.[104]

    Musa Peygamberin halkın içinden seçtiği yetmiş adamla birlikte, Samiri'nin yaptığı buzağıya taparak Allah'a ortak koşan halkını helak etmemesi için Allah'a yakarışları şöyle olmuştur:

    "... Ey Rabbim! Eğer dikseydin daha önce de onları yok ederdin ve (onlarla beraber) beni de. İçimizden birtakım dar kafalı sefihlerin yaptıklarından ötürü bizi helak edecek misin (şimdi)? Bütün bunlar Senin bir sınamandan başka bir şey değil. Ki onunla dilediğinin sapmasına fırsat verir, dilediğini de doğru yola sokarsın. Bizim velimiz yakınımız Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bize acı. Çünkü bağışlayanların en hayırlısı Sensin." [105]

    10. İ'sar [106] İlkesine Uygun Olarak Yapılmalı

    Bencilce kişisel arzuları dillendirmek dürüst ve erdemli müminlere yakışmaz. Bu nedenle Kur'an'daki örnek dualarda "ben" zamirinden çok "biz" zamiri daha yoğundur. Mesela Fatiha Suresi'nden her gün beş vakit namazda defalarca tekrarladığımız şu yakarış: "Yalnız Sana ibadet eder, yalnız Senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet." [107]

    Tabii ki bu durum şahsi dua yapamayacağımız anlamına gelmez. Fakat duamız da ahlakımıza uygun olmalıdır. Bilindiği gibi Kur'an ahlakının en temel ilkelerinden biri "i'sar"dır. İ'sar; kendimizi Müslüman kardeşlerimizin yerine koyarak düşünmek ve onların çıkarlarını kendi çıkarımıza tercih etmektir. Sadece şahsi çıkarları ön plana çıkararak, duayı bencil isteklerin aracı kılmak doğru değildir.[108]

    İşte i'sar'ın duaya yansıyan diğergâm ifadeleri:
    "Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi bağışla ve müminlerden hiçbirine karşı kalplerimizde kin —nefret, yersiz düşünce ve duygulara— yer bırakma. Ey Rabbimiz! Sen sonsuz şefkat sahibisin ve sınırsız rahmet kaynağısın."[109]

    Sözün Özü
    Yüce Allah'ın Kur'an'da beyan ettiklerine bakarak içeriğini on başlıkta özetlemeye çalıştığımız bu halleri taşımayan dua, makbul olmayacaktır. Bu yüzden biz müminler, boşa zaman kaybetmemek, boşuna ümitlenmemek, hepsinden önemlisi Rabbimize yaraşır bir kulluk yapabilmek için bu şartlara dikkat etmek zorundayız. Aksi takdirde içine rahmet dolması için açarız ellerimizi de boşu boşuna bekler dururuz. Yarattığı her şeyi belli bir ölçüye göre var eden Rabbimiz, rahmetinin kapılarını aralamayı da belli kaidelere bağlamıştır. Öyleyse Allah katında bizi değerli kılan tek geçer akçemiz olan yakarışlarımızda da bu ilahi ölçülere riayet etmek zorundayız.

    Gerekli şartları taşımayanların durumları "su için avucunu açmış bekleyen ama hiçbir zaman suya kavuşamayacak adam"ın durumuna benzetilmiştir. Kulun tevazusunun bir ürünü olarak aşağıdan yukarıya doğru Yaratıcı'ya yapılan çağrılar doğrudan doğruya aracısız bir şekilde yapılması gerekir. Ra'd Suresi'nde buyurulduğu gibi:

    "Gerçek dua, yalnızca O'nadır. O'ndan başka dua ettikleri, kendilerine hiçbir cevap veremezler. Durumları suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış bekleyen adama benzer. Hiçbir zaman suya kavuşamaz. İşte kafirlerin duası sapıklıktan başka bir şey değildir." [110]


    [34] Her salih amel gibi duanın da başında tevekkül bulunmalıdır; bkz. Al-i İmran: 3/159.
    [35] Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 35-36.
    [36] Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 36.
    [37] Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 36-37.
    [38] Allah'tan başka yalvarılanların hepsi bir araya toplansalar "bir sineği dahi yaratamazlar" Hacc: 22/73. Dua yardımda bulunma makamında ve kudretinde bulunabilene yapılır, sanal ve geçici olan iktidar sahiplerinden yardım dilemek bu yüzden şirktir; bkz. Araf: 7/197; Yasin: 36/71-75; Mülk: 67/1; Tin: 95/8.
    [39] Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 37.
    [40] Nisa: 4/105-106.
    [41] Yüce Allah, Peygamberimize müminler için bağışlanma dilemesini istemiştir, o halde müminlerin müminlere dua etmesi gerekir; bkz. Muhammed: 47/18-19.
    [42]Tevbe: 9/84-85.
    [43]“'Ey babamız!' dediler, 'Bizim için Allah'tan günahlarımızı bağışlamasını dile, çünkü biz gerçekten günahkar kimseler olmuştuk.' 'Rabbimden sizi bağışlamasını dileyeceğim. Çünkü çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcı O'dur.'" Yusuf: 12/97-98.
    [44] Muhammed: 47/18-19.
    [45] Gıyaben yapılan dualar için bkz. İbrahim: 14/41; Haşr: 59/10. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 37-39.
    [46]"İlkel kabilelerde dini ayin ve törenlerle meşgul olan rahipler ve sihirbaz hekimler vardır. Bunlardan başka çoğu zaman kendinden gerçek ruhlar alemine aracılık yapmaya yetenekli sayılan kimseler de bulunur. Bunlara Şaman denilir. Şaman'ı vecd halinde ata ruhlarından bilgiler aldığı kabul edilir." Tümer Günay, Dinler Tarihi, Ocak Yayınları, Ankara, 1988, s. 45
    [47] Nahl: 16/20-21. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 39.
    [48] Al-i İmran: 3/159.
    [49] Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 40.
    [50] Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 40.
    [51] Ra'd: 13/14. Benzer ayetler için bkz. A'raf: 7/29,197; Hacc: 22/73; Mümin: 40/14, 65; Ahkaf: 46/6.
    [52] Bakara: 2/186.
    [53] Kaf: 50/16.
    [54] Araf: 7/53. Şefaat ilahi bir yardım anlamında ahirete ait bir kavramdır ve Kur'an'da bu yetkiyi alabilmiş hiçbir insanın ismi geçmemektedir. O halde duada Allah'tan başkasından şefaat istenemez, hiç kimsenin şefaat için aracılığına başvurulamaz. İnsanın dua edebileceği, aracılığına başvurarak haksız kazanç elde edebileceği hiçbir şefaatçinin olmadığına ilişkin ayetlerden bazıları: "De ki: Şefaat (hakkını verme yetkisi) yalnız Allah'a aittir. Gökler ve yer üzerindeki hakimiyet yalnız O'nundur ve sonunda O'na döneceksiniz." Zümer: 39/44.
    "Siz ey iman edenler! Pazarlığın, dostluğun ve şefaatin geçerli olmayacağı bir gün gelmeden önce size rızık olarak bağışladığımız şeylerden harcayın. Ve bilin ki, kafirler zalimlerin ta kendileridir. Allah —O'ndan başka ilah yoktur— her zaman diridir. Bütün varlıkların kendi kendine yeterli yegane kaynağıdır. Ne uyuklama tutar O'nu ne de uyku. Yeryüzünde ve göklerde ne varsa O'nundur. O'nun izni olmaksızın nezdinde şefaat edebilecek olan kimdir?..." Bakara: 254-255.
    [55] Allah yeryüzünde bulunan her şeyi işitir; bir yaprağın kıpırtısından, evrenin eşsiz bucaksız her bir köşesindeki en küçük hareketi dahi görür, duyar. Bkz. Al-i İmran: 3/35-36.
    [56] Şefaat etme hakkı bütünüyle Allah'a aittir; Zümer: 39/44. Ancak Yüce Rabbimiz yardımlarını çeşitli elçiler kullanarak yapabilir; bu anlamda yaratılan her şey ilahi bir lütuf olmasının yanında bir yardım aracıdır da. Ancak biz tevhid inancına sahip müminler olarak hiçbir zaman yardımı, eşyanın kendisinden dilemeyiz, direk Allah'tan dileriz. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 41-42.
    [57] "Ve Eyyub'u da an ki o, 'Ey Rabbim! Dert beni buldu, ama Sen merhametlilerin en merhametlisisin.' diye yakarmıştı. Bunun üzerine onun bu yakarışına olumlu karşılık verdik ve onu çektiği dertten kurtardık. Ayrıca ona katımızdan bir rahmet ve Bize kulluk edenlere bir ders olmak üzere sayılarını bir kat artırarak yeni bir zürriyet verdik." Enbiya: 21/83-84.
    [58] Al-i İmran: 3/26-27.
    [59] Süleyman, Musa ve Zekeriyya peygamberlerin duaları için bkz. Sad: 38/35; A'raf: 7/151; Al-İ İmran: 3/38.
    [60] Maide: 5/114. Hz. İsa'nın bu duası Allah tarafından kabul edilmiştir; Maide: 5/115. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 42-44.
    [61] Lokman: 31/12.
    [62] Fussilet: 41 /49. İnsanın bencilce çıkarlarının peşine düşmesi, bollukta şükredip darlıkta Yaratıcı'ya karşı nankörlük ermesine yol açabilmektedir; bu zaafın bilinip aşılmaya çalışılması duanın tekamül etmiş bir vaziyette yücelere yükselmesi için şarttır; benzer ayetler için bkz. Fussilet: 41/50-54.
    [63] Mümin: 40/60. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 44-45.
    [64] Mümin: 40/14. Samimi bir yönelişle, kibirden arınarak el açanların duasını kabul etmeye Allah söz vermiştir; benzer ayetler için bkz. Bakara: 2/152,186.
    [65] A'raf: 7/55-56. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 45-46.
    [66] Buhari, Da'avât, 23; Tirmizi, Da'avât, 11; el-Mu'cemü'1-Müfehres li Elfâzi'l-Hadîsi'n-Nebevi, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1986, c. II, D-a-v maddesi.
    [67] Al-i İmran: 3/195. İbrahim (a)'ın ölümden sonra dirilişin dünyada bir numunesini görmek amacıyla, samimi bir niyetle yaptığı yakine ulaşma duası kabul edilmiştir. Bakara: 2/260. Zekeriyya Peygamberin karısının da çocuk doğuramayacak halde olduğu halde, "salih bir evlat için" yaptığı samimi ve içten yakarışı kabul edilmiştir: Meryem: 19/7; Enbiya, 21/90.
    [68] A'raf: 7/55. Manevi bir atmosfer oluşturarak, yapmacıklıktan uzak, için için, yalvara yakara, sessizce yapılan dualar ihlaslı oluşun bir teminatıdır: A'raf: 7/205-206. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 46-48.
    [69] Kasas: 28/16-17.
    [70] Kasas: 28/35.
    [71] Kasas: 28/22-25.
    [72] Yunus: 10/88-89. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 48.
    [73] A'raf: 7/89-92. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 48-49.
    [74] Bakara: 2/153. Duanın sabır ve namazla yapılması gerektiği Kur'an'ın başka ayetlerinde de yinelenmektedir; bkz. Bakara: 2/45; Mümin: 40/55.
    [75] Allah her şeyi bir süreye bağlamıştır, o süre gelmeden hiçbir şey olmaz; bu yüzden rahmetin de gazabın da hemen gerçekleşmesini beklemek doğru değildir; Yunus: 10/11; Enbiya: 21/37.
    [76] İnsanoğlu aceleden yaratılmıştır, bkz. Enbiya: 21/37.
    [77] Bakara: 2/216.
    [78] İsra: 17/11.
    [79]Fussilet: 41/30.
    [80] Yusuf: 12/33, 34, 39, 51, 54, 56.
    [81] Sâd: 38/44.
    [82] Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 49-50.
    [83] Yunus: 10/12.
    [84] Nisa, 4/103. Dua, namazdan farklı olarak insanın bütün hareketlerini içine alan bir kapsamlılıktadır: Ayaktayken, otururken, yatarken... Bkz. Al-i İmran: 3/191.
    [85] İsra: 17/67. İnsanın sıkıntı esnasında Allah'ı hatırlayıp ihtiyaçları giderilince yüz çevirmesi yaygın ama kınanan bir davranış tarzıdır. Benzer ayetler için bkz. Yunus: 10/22-23; Fussilet: 41/49-51. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 51-52.
    [86] Allah'a yapılacak yakarışlarda seher vakitlerinin seçilmesi gerektiğine ilişkin Rabbimizin tavsiye için bkz. Al-i İmran: 3/17.
    "Rabbimiz! Sana iman ediyoruz, bizi affet, günahlarımızı bağışla. Bizi ateşin azabından emin kıl!" Al-i İmran: 3/26.
    "Ey Rabbimiz! Biz sana iman ettik. Öyleyse bizim günahlarımızı bağışla ve bize acı. Çünkü gerçek acıyanımız, esirgeyenimiz Sensin." Müminûn: 23/109.
    [87] Özel ibadet vakitleri olmasının yanında beş vakit namaz ve diğer nafile namazlar, Ramazan ayı, hac ayları dua etmek için önemli fırsatlar sunmaktadır, bkz. Bakara: 2/125, 158, 198-204; Cuma: 62/9-10; Kadir: 97/1-5.
    [88] "Ey Rabbimiz! Şüphesiz gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da bilen Sensin. Çünkü yerde ve gökte olan hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz." İbrahim: 14/38.
    [89] Peygamberimizin kendine has ve sürekli olarak yerine getirdiği gece ibadeti için bkz. İsra: 17/79.
    [90] Zariyat: 51/17-19. Benzer ayetler için ayrıca bkz. Furkan: 25/64; Kaf: 50/40; Müzemmil: 73/6-7, 20. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 52-53.
    [91] Firavun'un ümitsizlik anı olan ölüm halinde yaptığı yakarış kabul edilmemiştir; Yunus: 10/90-92.
    [92] A'raf: 7/5. İstiğfar mutlaka kişinin kendi ölümünden önce ve tüm insanlığın toplu helaki ile neticelenecek olan kıyametten önce gerçekleşmelidir; ilgili ayetler için bkz. Muhammed: 47/18-19.
    [93] Müminlerin cennetin kapısında yapacakları dua: "Ey Rabbimiz! Cennetteki ışığımızı ebediyen parlat ve günahlarımızı bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin." Tahrim: 66/8.
    [94] Kafirlerin ölüm döşeğinde ve öldükten sonra yaptıkları hiçbir dua kabul edilmeyecektir; İbrahim: 14/43-47; Müminûn: 23/99-107; Ahkaf: 46/34. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 53-54.
    [95] "Evet, ama o bütün kalpleriyle inanıp bağlanmaktan uzak duranlar yalnızca kendi şüpheleriyle oyalanıp duruyorlar. Öyleyse gökyüzünde (kıyametin başladığını) haber veren bir duman tabakasının belireceği günü bekle. Bütün insanlığı sarıp kuşatan (ve günahkârları) 'Bu azap ne acı!' (diye feryat ettiren ve 'Ey Rabbimiz! Bizi azaptan uzak tut, çünkü biz (artık Sana) inanıyoruz' dedirten. Ama bu hatırlatma (kıyamet sahnesindeki ümitsizlik anında) onlara ne fayda sağlar ki? Çünkü onlara daha önce hakikati apaçık ortaya koyan bir elçi gelmişti. Ama yüz çevirip uzaklaşmışlar, ve 'O (başkaları tarafından) öğretilmiş biridir, bir delidir!' demişlerdi." Duhan: 44/9-14.
    [96] Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 54-55.
    [97] Secde: 32/16.
    [98] Allah'ın rahmeti her şeyi kuşatır: Araf: 7/156; Allah merhametlilerin en merhametlisidir: Enbiya: 21/83. Affedicidir, affetmeyi sever; Nisa: 4/110.
    [99]Peygamberimize nispet edilen bir hadise göre o, "kabul olmayacak duadan Allah'a sığınmıştır", bkz. Tirmizi, Da'avât, 69; Nesâî, isti'âze, 13; el-Mu'cemü'l-Müfehres li Elfâzi'l-Hadisi'n-Nebevi, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1986, c. II, D-a-v maddesi.
    [100] Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 55.
    [101] İnsanı özgür iradeli olarak yaratan Allah, adil sınama sözü gereğince isteyenlere dünyayı verir, fakat onların ahiretten bir nasibi olmayacaktır; bkz. İsra: 17/18-19.
    [102] Bakara: 2/200-201. Bu dünyanın keyfi ve rahatlığı kısa ömürlüdür; asıl kalıcı olan ahiret yurdudur: Nisa: 4/77. Dualarda daima ahirete öncelik verilmelidir: Bakara: 2/201; Tahrim: 66/11. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 55-56.
    [103] Araf: 7/155.
    [104] Bir hadiste istiğfar; insanın Allah ile olan münasebetinde "yeniden barış anlaşması yapma"ya benzetilmiştir; Müslim, Birr, 14; el-Mu'cemü'l-Müfehres li Elfâzi'l-Hadîsi'n-Nebevi, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1986, c. II, B-r-r maddesi.
    [105]A'raf: 7/155. Bu yakarış kabul edilmiştir: "... Azabıma dilediğim kimseyi uğratabilirim. Ama rahmetim her şeyi kuşatır. Bunun içindir ki, onu (rahmetimi) Bana karşı sorumluluk bilincine sahip olan muttaki, arınmak için verilmesi gerekeni (zekatı) veren ve ayetlerimize inanan kimselere pay olarak ayıracağım." Araf: 7/156. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 56-57.
    [106] İ'sar, mümin kardeşlerimizi öz nefislerimize tercih edecek ahlaki duyarlılıktır; bkz. Haşr: 59/9.
    [107] Fatiha: 1/5-6. “Bize yardım et” Bakara: 2/286; “Kalplerimizi hidayetten kaydırma” Al-i İmran: 3/8; “Bizi Allah'a ve Elçisi'ne iman edenlerle beraber şahit olarak yaz” Al-i İmran: 3/53.
    [108] Aişe validemizden gelen bir rivayete göre Peygamberimizin dualarının ortak temaları şunlardır: Fitnenin önlenmesi, birlik beraberlik isteği, insanın kalbini çürüten tembellik, cimrilik vb. hastalıklardan kurtulmayı dilemek vd. Müslim, Zikr, 73; Nesai, İsti'âze, 12, 56; el-Mu'cemü't-Müfehres li Elfâzi'l-Hadîsi'n-Nebevi, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1986.
    [109] Ensar'ın Muhacir'e yaptığı bu evrensel İslami dayanışma duası, gelmiş geçmiş ve de gelecek tüm Müslüman kuşaklar için dua ile kıpır kıpır bir İmani duyarlılığın ideal ifadeleridir. Haşr: 59/10. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 57.
    [110] Ra'd: 13/14. Fevzi Zülaloğlu, Kur’an’da Dua ve Rasullerin Dua Örnekleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 2005: 58.

      Forum Saati Paz Mayıs 19, 2024 10:17 pm