Abdüh Muhammed Baba (Rahimehullah) “el-Mecmu’atü’l-mübareke” isimli eserinde:
“Nimetlerine denk gelecek bir hamd ile Allah-u Te’ala’ya hamd-ü senalar olsun. Ben şek ve töhmetlerden beri kılınmış bir şahadetle şahitlik ederim ki Allah-u Te’ala’dan başka hiçbir ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki Peygamberimiz, Efendimiz Muhammed O’nun kuludur, Rasulüdür, Arab’ın ve Acem’in Efendisidir. Allah-u Te’ala ona ve ümmetlerin ne üstünü olan aline, eshabına, eşlerine ve zürriyetine salat ve selam eylesin.” dedikten sonra şöyle devam etmiştir:
İşte bu, Abdullah ibni’s-Sultan (Radıyallahu Anh)ın istiğfarıdır ki bu, her şeyden koruma ve emniyettir. Abdullah ibni’s-Sultan bu istiğfarı Receb ayının her gecesinde okurdu. Bu kişi içki, zina, fisk-u fücûr, namaz ve oruca gevşeklik ile tanınmış biriydi.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında bulunan bu kişi öldüğü zaman onu yıkayacak, cenaze namazını kılacak ve ardı sıra gidecek kimse bulamadı. Cibril (Aleyhisselam) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yanına gelerek: “Ey Muhammed! Rabbin sana selam söylüyor, seni tahiyye ve ikram ile seçkin kılıyor ve: ‘Kalk Abdullah ibni’s-Sultan’ın cenazesine yürü, onu yıka, kefenle ve namazını kıl’ buyuruyor’ dedi.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ayaklarının parmakları üzerinde yürüyerek onun cenazesine katıldı, lahdine indi ve tebessüm buyurdu, sahabe-i kiram (Radıyallahu Anhum) bu duruma şaşırdı.
Cenazesinden döndüklerinde Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e, parmaklarının uçları üzere yürümesinin sebebini sordukları zaman: “Ben meleklerin toplandıklarını gördüm, onların çokluğundan dolayı, parmak uçlarımdan başka yerin üzerine basacağım bir mekan kalmadı” buyurdu.O zaman tebessümünün hikmetini sorduklarında: “Cennetten bir avlunun onun kabrine geldiğini, onun ardında da bin huri bulunduğunu gördüm ki, her bir hurinin elinde Havz-ı Kevser’den doldurulmuş bir kadeh olup, her biri: ‘Ben kalkacağım ve onu içireceğim’ diyordu. İşte bunun için tebessüm ettim” buyurdu.
Sonra Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Kalkalım, onun evine gidelim de, hal-i hayatında ne amel ettiğini eşine soralım” buyurdu. Evin kapısına vardıklarında onu kilitli buldular. Kapıyı çaldıklarında kadın: “Fısk ve fücûr ehlinin kapısını çalan da kimmiş?” deyince eshab: “Ya Ümme’l-hayr! Gönderilenlerin Efendisi ve peygamberlerin sonuncusu için kapıyı aç” dediler. O da kapıyı açtı. Onlar ona eşinin halini ve hayatında yaptıklarını sorduklarında kadın: “Ya Rasulellah! Ben ondan ancak çirkin işler, içki içmeler ve fisk-u fücûr gördüm. Lakin Receb ayı geldiğinde kalkar, şu duayı okurdu. Çok okuduğu için onu ondan ezberledim” dedi.
Bunun üzerine Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ali (Radiyallahu Anh)a: “Bu istiğfarı yaz” buyurdu. Böylece kadın söylüyor, Ali (Radıyallahu Anh)da yazıyordu. Yazmayı bitirince Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Bu istiğfarı okuyan ve evine yahut eşyasının içine koyan kimseye, Allah-u Te’ala bin sıddık sevabı, seksen bin melek sevabı, seksen bin şehit sevabı, seksen bin hac sevabı, seksen bin mescit imarı sevabı, boycu cehennemden azat olunmuş seksen bin kişinin sevabı, Havz-ı Kevser’den içen seksen bin kişinin sevabı, abidlerden seksen bin abid sevabı, yedi kat gök ehlinin sevabı, yedi kat yer ehlinin sevabı, sekiz cennet kapısından girenlerin sevabı, Arş’ın ve Kürsi’nin taşıyıcılarının sevabı, Levh’in ve Kalem’in görevlilerinin sevabı, Nuh, İbrahim, Musa, İsa ibni Meryem ve Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in sevapları kadar sevap ihsan eder.
Bu istiğfarı ömründe bir kere dahi okuyanı da, cehennem ehlinden olsalar bile anne-babasını da Allah-u Te’ala bağışlar. Gecesinde ve gündüzünde bunu okuyan, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in civarında olur.
Bu istiğfarı okuyana Allah-u Te’ala seksen bin kasr (köşk) bina eder. Her bir hucrede seksen bin serîr, her bir serîrin üzerinde de hûr-i ‘înden seksen bin hûri bulunur. Onlardan her birinin başı ucunda da dünya ve içindekileri gölgeleyecek kadar büyük bir ağaç olur.
İşte bu mükafatlar bu istiğfarı ömründe dört kere okuyanlar içindir. Şüphesiz Allah-u Te’ala o kişiye Mekke, Medine ve Beyt-i Makdis’te ibadet edenlerin sevabını verir. Bunu okuduğu gece ya da gündüz vefat edecek olursa Allah-u Te’ala seksen bin meleğe onun cenazesine katılmalarını ve kendisi için istiğfarda bulunmalarını emreder. Allah-u Teala o kişiye Münker ve Nekir sualini (kabirdeki sorulara cevap vermeyi) âsân eder. Allah-u Te’ala kabrinde ona cennete doğru bir kapı açar. Kıyamet günü kabrinden kalktığında yüzü aydan daha parlak olur. O zaman mahşer ehli: ‘Bu gönderilmiş bir nebi (peygamber) midir, yoksa mukarreb (yakın kılınmış) bir melek midir?’ der de: ‘Hayır! Adem oğullarıdan rastgele bir kuldur ki Allah-u Te’ala ona bu duanın bereketiyle değer vermiştir’ denilir.
Sonra ona bineceği bir Burak getirilir de böylece o, cennetin kapısına doğru yürür ve hesapsız olarak oraya girer.
Bu istiğfarı okuyana yılan, akrep, yırtıcı hayvan ve eziyet veren bir şey yaklaşamaz.
Kendisi ânî ölümden kurtulur, zalimlerin, hilekârların, kıskançların, büyücülerin, fasık ve facirlerin şerrinden kurtulur.
Allah-u Te’ala ona rahmet nazarıyla tecelli eder ve o, cinlerden, ifritlerden, şeytanlardan ve bütün eziyet verenlerden selamet bulur” buyurdu.
Bu kıssadan, “İnsan ne günah yapsa da ve salih amel işlemese de, sadece bu istiğfarla kurtulur” gibi bir mana çıkartılmamalıdır. Ancak Receb ayı gibi haram ayların ve bazı özel istiğfarların ne kadar faziletli olduğu anlaşılmalıdır ki bu sayede Allah-u Te’ala en günahkar kulunu bile son nefesinde makbul tevbeler nasip edebilir.
Kaynak: İstiğfar Risalesi, Sayfa: 281,282,288,289,290,291,292,293
Müellif: Ahmet Mahmut Ünlü
“Nimetlerine denk gelecek bir hamd ile Allah-u Te’ala’ya hamd-ü senalar olsun. Ben şek ve töhmetlerden beri kılınmış bir şahadetle şahitlik ederim ki Allah-u Te’ala’dan başka hiçbir ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki Peygamberimiz, Efendimiz Muhammed O’nun kuludur, Rasulüdür, Arab’ın ve Acem’in Efendisidir. Allah-u Te’ala ona ve ümmetlerin ne üstünü olan aline, eshabına, eşlerine ve zürriyetine salat ve selam eylesin.” dedikten sonra şöyle devam etmiştir:
İşte bu, Abdullah ibni’s-Sultan (Radıyallahu Anh)ın istiğfarıdır ki bu, her şeyden koruma ve emniyettir. Abdullah ibni’s-Sultan bu istiğfarı Receb ayının her gecesinde okurdu. Bu kişi içki, zina, fisk-u fücûr, namaz ve oruca gevşeklik ile tanınmış biriydi.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında bulunan bu kişi öldüğü zaman onu yıkayacak, cenaze namazını kılacak ve ardı sıra gidecek kimse bulamadı. Cibril (Aleyhisselam) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yanına gelerek: “Ey Muhammed! Rabbin sana selam söylüyor, seni tahiyye ve ikram ile seçkin kılıyor ve: ‘Kalk Abdullah ibni’s-Sultan’ın cenazesine yürü, onu yıka, kefenle ve namazını kıl’ buyuruyor’ dedi.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ayaklarının parmakları üzerinde yürüyerek onun cenazesine katıldı, lahdine indi ve tebessüm buyurdu, sahabe-i kiram (Radıyallahu Anhum) bu duruma şaşırdı.
Cenazesinden döndüklerinde Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e, parmaklarının uçları üzere yürümesinin sebebini sordukları zaman: “Ben meleklerin toplandıklarını gördüm, onların çokluğundan dolayı, parmak uçlarımdan başka yerin üzerine basacağım bir mekan kalmadı” buyurdu.O zaman tebessümünün hikmetini sorduklarında: “Cennetten bir avlunun onun kabrine geldiğini, onun ardında da bin huri bulunduğunu gördüm ki, her bir hurinin elinde Havz-ı Kevser’den doldurulmuş bir kadeh olup, her biri: ‘Ben kalkacağım ve onu içireceğim’ diyordu. İşte bunun için tebessüm ettim” buyurdu.
Sonra Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Kalkalım, onun evine gidelim de, hal-i hayatında ne amel ettiğini eşine soralım” buyurdu. Evin kapısına vardıklarında onu kilitli buldular. Kapıyı çaldıklarında kadın: “Fısk ve fücûr ehlinin kapısını çalan da kimmiş?” deyince eshab: “Ya Ümme’l-hayr! Gönderilenlerin Efendisi ve peygamberlerin sonuncusu için kapıyı aç” dediler. O da kapıyı açtı. Onlar ona eşinin halini ve hayatında yaptıklarını sorduklarında kadın: “Ya Rasulellah! Ben ondan ancak çirkin işler, içki içmeler ve fisk-u fücûr gördüm. Lakin Receb ayı geldiğinde kalkar, şu duayı okurdu. Çok okuduğu için onu ondan ezberledim” dedi.
Bunun üzerine Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ali (Radiyallahu Anh)a: “Bu istiğfarı yaz” buyurdu. Böylece kadın söylüyor, Ali (Radıyallahu Anh)da yazıyordu. Yazmayı bitirince Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Bu istiğfarı okuyan ve evine yahut eşyasının içine koyan kimseye, Allah-u Te’ala bin sıddık sevabı, seksen bin melek sevabı, seksen bin şehit sevabı, seksen bin hac sevabı, seksen bin mescit imarı sevabı, boycu cehennemden azat olunmuş seksen bin kişinin sevabı, Havz-ı Kevser’den içen seksen bin kişinin sevabı, abidlerden seksen bin abid sevabı, yedi kat gök ehlinin sevabı, yedi kat yer ehlinin sevabı, sekiz cennet kapısından girenlerin sevabı, Arş’ın ve Kürsi’nin taşıyıcılarının sevabı, Levh’in ve Kalem’in görevlilerinin sevabı, Nuh, İbrahim, Musa, İsa ibni Meryem ve Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in sevapları kadar sevap ihsan eder.
Bu istiğfarı ömründe bir kere dahi okuyanı da, cehennem ehlinden olsalar bile anne-babasını da Allah-u Te’ala bağışlar. Gecesinde ve gündüzünde bunu okuyan, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in civarında olur.
Bu istiğfarı okuyana Allah-u Te’ala seksen bin kasr (köşk) bina eder. Her bir hucrede seksen bin serîr, her bir serîrin üzerinde de hûr-i ‘înden seksen bin hûri bulunur. Onlardan her birinin başı ucunda da dünya ve içindekileri gölgeleyecek kadar büyük bir ağaç olur.
İşte bu mükafatlar bu istiğfarı ömründe dört kere okuyanlar içindir. Şüphesiz Allah-u Te’ala o kişiye Mekke, Medine ve Beyt-i Makdis’te ibadet edenlerin sevabını verir. Bunu okuduğu gece ya da gündüz vefat edecek olursa Allah-u Te’ala seksen bin meleğe onun cenazesine katılmalarını ve kendisi için istiğfarda bulunmalarını emreder. Allah-u Teala o kişiye Münker ve Nekir sualini (kabirdeki sorulara cevap vermeyi) âsân eder. Allah-u Te’ala kabrinde ona cennete doğru bir kapı açar. Kıyamet günü kabrinden kalktığında yüzü aydan daha parlak olur. O zaman mahşer ehli: ‘Bu gönderilmiş bir nebi (peygamber) midir, yoksa mukarreb (yakın kılınmış) bir melek midir?’ der de: ‘Hayır! Adem oğullarıdan rastgele bir kuldur ki Allah-u Te’ala ona bu duanın bereketiyle değer vermiştir’ denilir.
Sonra ona bineceği bir Burak getirilir de böylece o, cennetin kapısına doğru yürür ve hesapsız olarak oraya girer.
Bu istiğfarı okuyana yılan, akrep, yırtıcı hayvan ve eziyet veren bir şey yaklaşamaz.
Kendisi ânî ölümden kurtulur, zalimlerin, hilekârların, kıskançların, büyücülerin, fasık ve facirlerin şerrinden kurtulur.
Allah-u Te’ala ona rahmet nazarıyla tecelli eder ve o, cinlerden, ifritlerden, şeytanlardan ve bütün eziyet verenlerden selamet bulur” buyurdu.
Bu kıssadan, “İnsan ne günah yapsa da ve salih amel işlemese de, sadece bu istiğfarla kurtulur” gibi bir mana çıkartılmamalıdır. Ancak Receb ayı gibi haram ayların ve bazı özel istiğfarların ne kadar faziletli olduğu anlaşılmalıdır ki bu sayede Allah-u Te’ala en günahkar kulunu bile son nefesinde makbul tevbeler nasip edebilir.
Kaynak: İstiğfar Risalesi, Sayfa: 281,282,288,289,290,291,292,293
Müellif: Ahmet Mahmut Ünlü