Dünyaya geldiğinizde yalnızsınızdır... Sonra etrafınızdaki insanları fark edersiniz... Dünya adeta bir insan selidir ve siz burada annenize sarılır onun şefkatiyle hayata tutunursunuz.
Kendimiz olmak
Zaman geçer, günler aylar, haftalar ve siz büyümektesinizdir. Ancak sizinle birlikte içinizde bir toplum ve bir de aile büyümektedir. Yaşadığınız ailenin ve toplumun bütün renklerini bir sünger gibi emmekte ve kendinizi oluşturmaya çalışmaktasınızdır. Anne babanızın söz ve hareketleri, yaşadığınız toplumun genel karakteri içinizde bir kimliğe dönüşmekte ve siz artık kendiniz olmaktasınızdır.
Hayatı ve objeleri yavaş yavaş tanımakta ve sürekli soru sormaktasınızdır. Sorular, en büyük öğrenme kılavuzunuzdur, durmaksızın sorarsınız...
O günlerde, çok saf ve duru bir duyguya sahipsinizdir. Sanki beyaz bir kağıt gibi üzerinize düşen her söz, her ışık her yıldız her karanlık bariz bir iz yapmaktadır. Ve aslında bir zaman sonra bütün bunların bileşeninden oluşan bir kimlik oluşturmaktasınızdır.
"Beni ne kadar seviyorsun" diye sorduklarında kollarınızı açar işte bu kadar diye gösterirsiniz, "En sevdiğin şarkı hangisi" diye sorduklarında ise sevdiğim şarkının rengi kırmızı derseniz. Hile yapmayı, yalanı, insanları aldatmayı bilmezsiniz. Hatta hiç beklemedik zamanlarda anne babanın yalanını acımasızca yüzlerine vurursunuz...
Ama zaman sizi değiştirir, çevrenizden işittiğiniz sözler hayatınızı bambaşka yapıverir ve bir gün bakarsınız ki, siz bambaşka biri oluvermişsiniz...
O günlerde her şeye toz pembe bakarken çevrenizdeki insanların bazı uyarılarıyla karşılaşırsınız.
Yapma ayıplarlar.
Bak insanlar ne söyler.
Sakın başkalarının yanında böyle konuşma.
Kan kussan kızılcık şerbeti içtim de.
Yoksulluğunu kimseye bildirme.
Acılarını gizle başkalarının yanında ağlama.
Bütün bu yasaklamalar sıralanır gider ve siz bir zaman sonra artık çevrenizden gelecek geribildirimlere göre hareket eden ve adeta başkaları için yaşayan biri olursunuz. Bir komşum, babasının kendisini sürekli dövdüğünü fakat insanlarla bir aradayken de aşırı ilgilendiğini ifade etmişti. Çevremizde de bu türden örneklerle sık sık karşılaşırız.
Yalnızken çocuklarına sevgilerini göstermeyen ve sırf başkalarına gösteriş olsun diye dışarı çıkarken istediği her şeyi alan ebeveynler vardır. Bazen de, altın günlerinde komşudan emanet bilezik alıp kollarını dolduran ve sırf etrafındaki insanların ilgisini çekebilmek için sürekli rol yapan insanları görürsünüz.
Aslında her birimiz yaptığımız bütün işleri biraz kendimiz için biraz da çevremizdeki insanlar için yaparız. Ancak bizler davranışlarımızı inandığımız değerler doğrultusunda biçimlendirir ve buna göre hareket ederiz... İnsanız ve yalnız yaşayamayız, birlikte varız ve birlikte hareket ettiğimiz sürece güçlüyüz. Ancak, insanların beklentilerini dikkate alırken kendimizi ihmal etmenin de anlamı da yok. Doğru olan ise bütün hayatımızda ve insani ilişkilerimizde Allah'ın rızasını gözetmek olmalıdır. Komşu ne der, ya da filan kişi nasıl bakar demekten ziyade bu davranışım Allah'ın rızasına uygun mudur değil midir? Diye düşünmek gerekir. Ayrıca hayatla ilgili beklentilerimiz ve yaşam tarzımız da bu minvalde şekillenmelidir. Bunu başarabilmek aslında özgürleşmektir. Başkalarının ve kendi nefsimizin sultasından kurtularak Allah'a teslim olmaktır.
Fatma Tuncer
Kendimiz olmak
Zaman geçer, günler aylar, haftalar ve siz büyümektesinizdir. Ancak sizinle birlikte içinizde bir toplum ve bir de aile büyümektedir. Yaşadığınız ailenin ve toplumun bütün renklerini bir sünger gibi emmekte ve kendinizi oluşturmaya çalışmaktasınızdır. Anne babanızın söz ve hareketleri, yaşadığınız toplumun genel karakteri içinizde bir kimliğe dönüşmekte ve siz artık kendiniz olmaktasınızdır.
Hayatı ve objeleri yavaş yavaş tanımakta ve sürekli soru sormaktasınızdır. Sorular, en büyük öğrenme kılavuzunuzdur, durmaksızın sorarsınız...
O günlerde, çok saf ve duru bir duyguya sahipsinizdir. Sanki beyaz bir kağıt gibi üzerinize düşen her söz, her ışık her yıldız her karanlık bariz bir iz yapmaktadır. Ve aslında bir zaman sonra bütün bunların bileşeninden oluşan bir kimlik oluşturmaktasınızdır.
"Beni ne kadar seviyorsun" diye sorduklarında kollarınızı açar işte bu kadar diye gösterirsiniz, "En sevdiğin şarkı hangisi" diye sorduklarında ise sevdiğim şarkının rengi kırmızı derseniz. Hile yapmayı, yalanı, insanları aldatmayı bilmezsiniz. Hatta hiç beklemedik zamanlarda anne babanın yalanını acımasızca yüzlerine vurursunuz...
Ama zaman sizi değiştirir, çevrenizden işittiğiniz sözler hayatınızı bambaşka yapıverir ve bir gün bakarsınız ki, siz bambaşka biri oluvermişsiniz...
O günlerde her şeye toz pembe bakarken çevrenizdeki insanların bazı uyarılarıyla karşılaşırsınız.
Yapma ayıplarlar.
Bak insanlar ne söyler.
Sakın başkalarının yanında böyle konuşma.
Kan kussan kızılcık şerbeti içtim de.
Yoksulluğunu kimseye bildirme.
Acılarını gizle başkalarının yanında ağlama.
Bütün bu yasaklamalar sıralanır gider ve siz bir zaman sonra artık çevrenizden gelecek geribildirimlere göre hareket eden ve adeta başkaları için yaşayan biri olursunuz. Bir komşum, babasının kendisini sürekli dövdüğünü fakat insanlarla bir aradayken de aşırı ilgilendiğini ifade etmişti. Çevremizde de bu türden örneklerle sık sık karşılaşırız.
Yalnızken çocuklarına sevgilerini göstermeyen ve sırf başkalarına gösteriş olsun diye dışarı çıkarken istediği her şeyi alan ebeveynler vardır. Bazen de, altın günlerinde komşudan emanet bilezik alıp kollarını dolduran ve sırf etrafındaki insanların ilgisini çekebilmek için sürekli rol yapan insanları görürsünüz.
Aslında her birimiz yaptığımız bütün işleri biraz kendimiz için biraz da çevremizdeki insanlar için yaparız. Ancak bizler davranışlarımızı inandığımız değerler doğrultusunda biçimlendirir ve buna göre hareket ederiz... İnsanız ve yalnız yaşayamayız, birlikte varız ve birlikte hareket ettiğimiz sürece güçlüyüz. Ancak, insanların beklentilerini dikkate alırken kendimizi ihmal etmenin de anlamı da yok. Doğru olan ise bütün hayatımızda ve insani ilişkilerimizde Allah'ın rızasını gözetmek olmalıdır. Komşu ne der, ya da filan kişi nasıl bakar demekten ziyade bu davranışım Allah'ın rızasına uygun mudur değil midir? Diye düşünmek gerekir. Ayrıca hayatla ilgili beklentilerimiz ve yaşam tarzımız da bu minvalde şekillenmelidir. Bunu başarabilmek aslında özgürleşmektir. Başkalarının ve kendi nefsimizin sultasından kurtularak Allah'a teslim olmaktır.
Fatma Tuncer