İCLAL AYDIN HATIRA YAZISI
Hayatın kendisini can sıkıcı bir benzerlikle tekrar edip durmasına şaştım kaldım geçen akşam
Az sonra okuyacağınız yazının yazılış tarihi 2005 yılı içinde bir sonbahar gününe düşer
“Geceleri acıyla daldığım uykudan uyanıyor ve onu düşünüyordum” cümlesi ile başlayan bölüm ise 1999 yılına ait bir yazımdan alıntıydı 2005 sonbaharında eski yazılarımı karıştırırken rastlamıştım ve o paragraf bana tuhaf bir biçimde yeni bir yazı yazdırmıştı
Yıl 2007 ve yine sonbahar
Kendime hafızanın şahane unutkanlığından bir şal yaptırıyor ve “sildirip bütün zamanları, kendime yeni bir zaman aldırıyorum”
İNSAN KALBİ BİR DAR ALAN
Unutulması en zor anılar hangileridir?
Annesinin dayak yediği bir gece vaktini mi unutamaz insan?
Yanıbaşında vurulan arkadaşının son bakışını mı?
Gece uyurken yakalandığı depremi ya da baskını mı?
Ellerine kelepçe geçirilen anı mı?
Boşanma kararını imzaladığı dakikayı mı?
Göğsüne yapışan bebeğin o ilk damak baskısını mı?
Sağ çıktığı bir trafik kazasından sonra ön koltuktan savrulan adamın ölümüne inat çalışmakta olan saatini mi?
Evlat acısının haberini aldığı anı mı?
Gidenin dönmeyeceğini öğrendiği akşamı mı?
Neyi hiç unutamaz bir insan?
***
“Geceleri acıyla daldığım uykudan acıyla uyanıyor ve onu düşünüyordum Bitmeyeceğini sanıyordum bu kederin Sabah olsun diye bekliyordum Yastık bir dikenli toprak oluyordu Dayanamam diyordum Ben bu haksızlığa dayanamam Aklımı yitiririm
Sonra sabah oluyordu
İnsanlar uyanıyor, sokaklarda yürüyor, caddelerden hayat akıyordu
Yağmur yağıyor, yağmur duruyor, sucular evlere su taşıyor, balkonlardan örtüler çırpılıyordu
Çocuklar okula gidiyor, okuldan dönüyor, oyun oynuyorlardı
Akşam oluyordu yine
Yine yanıyordu evlerin ışıkları
Bana inat hayat devam ediyordu
Beni hiç iplemeden, beni kenara iterek, beni öğüterek, un ufak ederek sürüyordu hayat
Mutfaklarda yemekler pişiyor, televizyon başında diziler izleniyordu
Birileriyle dalga geçiyordu radyoda bir DJ
Bilmediği bir kederi biliyormuş gibi anlatıyordu bir başkası
Geceleri acıyla uyanıyordum acıyla daldığım uykudan
Bitmeyeceğini sanıyordum
Bittiğinde belki de en çok ben şaşırdım”
***
Hiç unutamam sanıyor insan
Ve üstelik bin kez yaşasa da benzer karanlığı, bir daha olmaz sansa da oluyor işte
Geçenlerde bir akşam, bir yemek masasında, yemeğin sonunda, kahveler içilirken artık “unutuyor insan” demek istedim
Bir fark ettim ki unuttuğumu bile unutmuşum
Nasıl bir silindir bu üzerimizden geçen?
Nasıl dar bir alandır insan kalbi, sadece en unutulmazı içine alan?
Neyi unutmak zor gelir bir insana?
Bir sevinci mi yoksa bir “zehri” mi? Çoğu gidiyor ama bunu biliyoruz en azından
Hayatın kendisini can sıkıcı bir benzerlikle tekrar edip durmasına şaştım kaldım geçen akşam
Az sonra okuyacağınız yazının yazılış tarihi 2005 yılı içinde bir sonbahar gününe düşer
“Geceleri acıyla daldığım uykudan uyanıyor ve onu düşünüyordum” cümlesi ile başlayan bölüm ise 1999 yılına ait bir yazımdan alıntıydı 2005 sonbaharında eski yazılarımı karıştırırken rastlamıştım ve o paragraf bana tuhaf bir biçimde yeni bir yazı yazdırmıştı
Yıl 2007 ve yine sonbahar
Kendime hafızanın şahane unutkanlığından bir şal yaptırıyor ve “sildirip bütün zamanları, kendime yeni bir zaman aldırıyorum”
İNSAN KALBİ BİR DAR ALAN
Unutulması en zor anılar hangileridir?
Annesinin dayak yediği bir gece vaktini mi unutamaz insan?
Yanıbaşında vurulan arkadaşının son bakışını mı?
Gece uyurken yakalandığı depremi ya da baskını mı?
Ellerine kelepçe geçirilen anı mı?
Boşanma kararını imzaladığı dakikayı mı?
Göğsüne yapışan bebeğin o ilk damak baskısını mı?
Sağ çıktığı bir trafik kazasından sonra ön koltuktan savrulan adamın ölümüne inat çalışmakta olan saatini mi?
Evlat acısının haberini aldığı anı mı?
Gidenin dönmeyeceğini öğrendiği akşamı mı?
Neyi hiç unutamaz bir insan?
***
“Geceleri acıyla daldığım uykudan acıyla uyanıyor ve onu düşünüyordum Bitmeyeceğini sanıyordum bu kederin Sabah olsun diye bekliyordum Yastık bir dikenli toprak oluyordu Dayanamam diyordum Ben bu haksızlığa dayanamam Aklımı yitiririm
Sonra sabah oluyordu
İnsanlar uyanıyor, sokaklarda yürüyor, caddelerden hayat akıyordu
Yağmur yağıyor, yağmur duruyor, sucular evlere su taşıyor, balkonlardan örtüler çırpılıyordu
Çocuklar okula gidiyor, okuldan dönüyor, oyun oynuyorlardı
Akşam oluyordu yine
Yine yanıyordu evlerin ışıkları
Bana inat hayat devam ediyordu
Beni hiç iplemeden, beni kenara iterek, beni öğüterek, un ufak ederek sürüyordu hayat
Mutfaklarda yemekler pişiyor, televizyon başında diziler izleniyordu
Birileriyle dalga geçiyordu radyoda bir DJ
Bilmediği bir kederi biliyormuş gibi anlatıyordu bir başkası
Geceleri acıyla uyanıyordum acıyla daldığım uykudan
Bitmeyeceğini sanıyordum
Bittiğinde belki de en çok ben şaşırdım”
***
Hiç unutamam sanıyor insan
Ve üstelik bin kez yaşasa da benzer karanlığı, bir daha olmaz sansa da oluyor işte
Geçenlerde bir akşam, bir yemek masasında, yemeğin sonunda, kahveler içilirken artık “unutuyor insan” demek istedim
Bir fark ettim ki unuttuğumu bile unutmuşum
Nasıl bir silindir bu üzerimizden geçen?
Nasıl dar bir alandır insan kalbi, sadece en unutulmazı içine alan?
Neyi unutmak zor gelir bir insana?
Bir sevinci mi yoksa bir “zehri” mi? Çoğu gidiyor ama bunu biliyoruz en azından