Gecesi ayaz bir güz günü kadar karmaşık duygular içerisindeyim Sanıyorum durmadan minareden atıyorlar beni Ne işim vardır oysa minarede Tamam çocukluğumda bir kez çıkmış ve aleme şöyle yukardan bir nazar sarf etmişliğim vardır ve lakin ne korku bilirdik o zamanın çocukları olarak ne hatıralarımıza müdahil modern yaftalı heveskar isimler sokardık belleğimize
Çocuktuk
O kadardı
Rüzgârda peşi sıra koşar plastik topun
Allah’tan çok babamızdan korkardık
Babanın çok da korkulacak bir şey olmadığını anlamak için baba olmak gerekti Yazık Bir dönem tir tir titrerdik oysa Tıpkı minarede arkamdan usulca yaklaşıp beni sonsuzluğa, endişeye, kahra ve heyecana iten eller gibi…
Nereye düştüğümü bir görseydim ya
Düşüyorum fakat nasıl bir yere düşeceğim, canım nasıl yanacak, kaç kemiğim kırılıp kaç uzvum berhava olacak
Bir bileydim…
Sebepsiz korkular gibi geliyor güz
Az sonra canı tez kadınlarla ağır canlı erkeklerin nizahı gibi perdeyi kapatıp çekilecek güneş ve hüküm ayaza kalacak
Birden uzayacak geceler
Birden büyüyecek çocuklar
Babalar birden yaşlanacak Belleri bükülecek o bir zamanların gaddar ve sert ve korkulan babasının Çocukla yer değiştirecek baba
Korkunun hücrelerinden merhamet akacak
Düşen her yaprağa daha bir acıyarak bakacak minareden düşen bedenler
Sebepsiz korkularla geçiyor güz
Gece ve dün, ikiz kardeş
Elimde haşin ve sert bir çalı süpürgesi
Biteviye süpürüyorum geçmişi geçmiş kılan ne kadar teferruat varsa
Süpürüyor ve dipsiz, karanlık kuyulara salıyorum zerreciklerini
Durmadan düşüyorum minareden
Durmadan düşüyor ve süpürgemden savrulan hatırlarla düşüyorum
Şimdi bir başka merak akıyor damarlarımda
Hangimiz daha önce düşecek, yere hangimiz ilk kapaklanacağız?
Hangimiz?
Toprak soğuk mudur?
Kâni Çınar
Çocuktuk
O kadardı
Rüzgârda peşi sıra koşar plastik topun
Allah’tan çok babamızdan korkardık
Babanın çok da korkulacak bir şey olmadığını anlamak için baba olmak gerekti Yazık Bir dönem tir tir titrerdik oysa Tıpkı minarede arkamdan usulca yaklaşıp beni sonsuzluğa, endişeye, kahra ve heyecana iten eller gibi…
Nereye düştüğümü bir görseydim ya
Düşüyorum fakat nasıl bir yere düşeceğim, canım nasıl yanacak, kaç kemiğim kırılıp kaç uzvum berhava olacak
Bir bileydim…
Sebepsiz korkular gibi geliyor güz
Az sonra canı tez kadınlarla ağır canlı erkeklerin nizahı gibi perdeyi kapatıp çekilecek güneş ve hüküm ayaza kalacak
Birden uzayacak geceler
Birden büyüyecek çocuklar
Babalar birden yaşlanacak Belleri bükülecek o bir zamanların gaddar ve sert ve korkulan babasının Çocukla yer değiştirecek baba
Korkunun hücrelerinden merhamet akacak
Düşen her yaprağa daha bir acıyarak bakacak minareden düşen bedenler
Sebepsiz korkularla geçiyor güz
Gece ve dün, ikiz kardeş
Elimde haşin ve sert bir çalı süpürgesi
Biteviye süpürüyorum geçmişi geçmiş kılan ne kadar teferruat varsa
Süpürüyor ve dipsiz, karanlık kuyulara salıyorum zerreciklerini
Durmadan düşüyorum minareden
Durmadan düşüyor ve süpürgemden savrulan hatırlarla düşüyorum
Şimdi bir başka merak akıyor damarlarımda
Hangimiz daha önce düşecek, yere hangimiz ilk kapaklanacağız?
Hangimiz?
Toprak soğuk mudur?
Kâni Çınar