Modern devletin tarihsel bağları 150 yıllıktır. 1850’lerden önce kurulan devletlerin hakimiyet alanları vardı ve bu alanlar kısa zaman dilimlerinde değişebilmekteydi. Sınır kavramının değil sınır kontrolünün olduğu eski devletlerde insanlar diğer devletlere rahat bir şekilde seyahat edebilmekteydi. Modern devletlerin kurulması ile sınırlar ortaya çıktı ve eskisi gibi bu sınırlardan geçişler kolay olmadı. Sınırın iki tarafında kalan akrabalar ve sınır anlaşmazlıkları gibi çeşitli insanlık krizlerine neden olan modern devlet etkin bir hakimiyet sağlamıştır.
BİR ÜLKE NASIL ÇÖKER
Modern devletin tarihsel bağları 150 yıllıktır. 1850’lerden önce kurulan devletlerin hakimiyet alanları vardı ve bu alanlar kısa zaman dilimlerinde değişebilmekteydi. Sınır kavramının değil sınır kontrolünün olduğu eski devletlerde insanlar diğer devletlere rahat bir şekilde seyahat edebilmekteydi. Modern devletlerin kurulması ile sınırlar ortaya çıktı ve eskisi gibi bu sınırlardan geçişler kolay olmadı. Sınırın iki tarafında kalan akrabalar ve sınır anlaşmazlıkları gibi çeşitli insanlık krizlerine neden olan modern devlet etkin bir hakimiyet sağlamıştır. Merkez yöneticilerin önceleri en büyük sıkıntı çektikleri alan olan sınır hakimiyetleri artık tamamen sağlanmıştır. 1900’lü yıllardan itibaren devletlerin ekonomi üzerindeki ağırlığını arttırmıştır. 1950’den sonra ise neredeyse tüm dünyada ekonomik büyümü bir zorunluluk halinde kabul edilmiş ve tüm devletler bunun gerçekleşmesi için planlar, destekler ve direk üretime geçiş gibi yöntemlere başvurmuşlardır.
Kumanda ekonomisinin aşırı büyümesi devletlerin hantallaşmasına neden olmuştur. Sosyal devlet anlayışının aşırı derece abartılmasından ve özel sektöre yeteri kadar destek verilmemesinden dolayı verimsiz bir devlet yapısı ortaya çıktı. Firmaların aşırı insanla doldurulması ve her hükümet ile yönetimin değişmesiyle yapılar çürümeye başladı. Zaman içinde gelen her hükümet kendi yandaşlarını bu kurumlara yerleştirmeye çalıştı. Günümüzde hala tartışmalarının sürdüğü adam kayırmanın tarihsel kökenleri aslında buralarda yatmaktadır. Komünist ülkelerde ise durum daha vahim hale gelmiş ve çoğu devlet bundan kurtulmaya çalışmıştır. En büyük yıkım ise hiç şüphesiz SSCB’nin dağılmasıdır. Devletlerin aşırı büyümesi yapısal sorunların yanı sıra siyasi sorunlara da neden olmaktadır.
İnsanlık tarihi incelendiğinde gelişen dünya ile birlikte aynı zamanda savaş sanatları gelişmiştir. Önce taşarlın ve ağaçların sivriltilmesi ile yapılan silahlar çeliğin bulunması ile daha sağlam ve zarar verici hale gelmiştir. Fakat ateşli silahların icadına kadar kas gücünün ve sayının önemi devam etmiştir. Birinci dünya ve ikinci dünya savaşı arasında silahlanma bambaşka bir boyuta kaymış silah teknolojisi diğer teknolojileri etkilemiştir. Özellikle ikinci dünya savaşından sonra yaşanan silahlanma yarışı ve kitle imha silahların aşırı derece artması insanlara aynı zamanda korku saldı. Bir bomba ile milyonlarca insan (çocuk, yaşlı, genç, kadın) kısa bir zamanda yok edilebilme gerçeği hala güncelliğini korumaktadır. Dünya çapına yayılan savaşlar veya bölgesel savaşlar devlet ekonomilerinde büyük gider kalemlerine neden olmaktadır. Silah üreten devletler büyük gelirler sağlarken üretim kaynaklarına sahip olmayan devletler halkına aktaracağı kaynakları silah alımına akıtmaktadır. Ülke içindeki karışıklar dahi devlet içinde yaşayan insanlara büyük acılar ve yıkımlar getirmiştir. Unutulmamalıdır ki yüzyılımız mikro milliyetçilik çağıdır ve böyle zamanlarda yapılan baskı, zulüm ve kışkırtma ile ülkeler karıştırılmaktadır. Devletler hızlı bir şekilde silahlanma harcamalarını arttırmak yerine silah sanayine yatırım yaparsa hem kendisi için gerekli olan silahı savunması için kullanacak hem de kaynakları dışarı akıtmayacaktır. Eğer tersi bir durum yapılırsa günümüzde Yunanistan’ın düştüğü ekonomik çöküntüye düşülmesi tehlikesi vardır.
Yönetimin askeri vesayet altına alınması ise bir hiyerarşiye ve en nihayetinde tek başlılığa neden olacaktır. Böyle bir sistem ile özgür düşünce kısıtlanır ve bununla birlikte girişimcilik ancak adamı olacak kişilerin işine dönüşecektir. Kuvvetler ayrılığının zarar görmesi güç dengelerini bozacak adamı olan herkes istediği eylemi yapabilecek ve suç işlese dahi ceza almadan kurtulabilecektir. Ekonomiye etkisi doğrudan devletin kasalarının boşaltılması, el değiştiren işletmelerin belirli güç merkezlerinde toplanması, ihalelerin aynı şekilde karar verici mekanizmalar tarafından belirlenmesi ile devletin zararına neden olunması ve en nihayetinde bir ekonomik yozlaşmaya neden olur. Bu ve buna benzer durumlar Türkiye’de askeri yönetim zamanlarında görülmüştür. Ülkenin en az 30 yıl geriye gittiği düşünülürse askeri yönetimlerin büyük bir zarar neden olduğu görülecektir. Örneğin Mısır devleti sahip olduğu ekonomik getirisi yüksek doğal kaynaklara rağmen yaşam kalitesi açısından çok geridedir. Bunun temel nedeni askeri vesayet ile yönetimin getirdiği elit grupların ülke ekonomisini ellerinde tutmalarıdır.
Dünya ekonomik devlerinin toplandığı Avrupa ise yukarıda sayılan aşırı büyüme, silah alımı, bürokrasi ve askeri vesayetten sıyrılmış bir tablo oluşturmaktadır. Liberal bir ekonomiye sahip olduklarından özgür girişim ile özgür düşüce de toplumsal birlik ve beraberliği sağlamaktadır. Yaşam kalitesinin yüksek olması toplumsal sorunların ortaya çıkmamasına neden olmaktadır. Devletin asıl fonksiyonlarına dönmesi ile topluma daha iyi hizmetler verilmeye başlanmıştır. Örneğin devletin ekonomik alandan elini çekmesi ve bu kaynakların eğitim, sağlık ve ekonomik sübvansiyonlara aktarılması şeklinde geri dönecektir. Bu şekilde yakalanan ekonomik istikrar ancak ve ancak özgür girişim, özgür düşünce ve en nihayetinde ifade özgürlüğü ile gerçekleşebilir.
Türkiye’nin yakın tarihte demokratikleşme süreci izlendiğinde inişli çıkışlar zamanlar olmuştur. 24 Ocak kararları ile yeni bir sayfa açan yönetim liberalleşme ile birlikte her fikrin özgürce ifade edilmesini de getirmiştir. Yaşanan askeri vesayetlerde ekonomi değil insanlarda büyük zarar görmüştür. Günümüzde hala etkilerinin görüldüğü askeri yönetim sorunları son zamanlarda azalma eğilimi göstermiştir. Fikirlerin çatışması ve ortak bir noktanın hem siyasiler hem de halk tarafından oluşturulamaması ister istemez bir kaos ortamına neden olmaktadır. Fakat unutulmamalıdır ki büyük devletler büyük kaoslar sonucunda kurulmuştur. ABD iç savaş sonrasında yükselen bir güç merkezinin odağında olmuş ve aynı şekilde Japonya’da iç savaş sonrasında birliğini kurmuş ve modernleşme basamaklarını hızla tırmanmıştır. Almanya, İtalya ve diğer büyük güçlerde kaos sonrasında ortaya çıkmıştır.
Devlet olarak aşırı büyüme, silahlanma, bürokrasi, askeri vesayet, ve özgür düşünce-girişimin önüne çıkarsak çökeceğimiz aşikardır. Bunun olmaması için süper güçlerin nasıl bu hale geldikleri araştırmalı ve onların tecrübeleri ile ülkenin imkanları birleştirilmelidir. Su sentez ile özgün bir yöntem gerçekleştirilecektir. Bu yöntemin uygulanması, oturması ve sahiplenilmesi ister ekonomik ister siyasal isterse devlet olarak çökmenin önünde bir kalkan olarak yükselecektir. İşte halk olarak bunun gerçekleştirilmesi için tüm adımların en küçüğünden başlamak bizim görevimizdir.
BİR ÜLKE NASIL ÇÖKER
Modern devletin tarihsel bağları 150 yıllıktır. 1850’lerden önce kurulan devletlerin hakimiyet alanları vardı ve bu alanlar kısa zaman dilimlerinde değişebilmekteydi. Sınır kavramının değil sınır kontrolünün olduğu eski devletlerde insanlar diğer devletlere rahat bir şekilde seyahat edebilmekteydi. Modern devletlerin kurulması ile sınırlar ortaya çıktı ve eskisi gibi bu sınırlardan geçişler kolay olmadı. Sınırın iki tarafında kalan akrabalar ve sınır anlaşmazlıkları gibi çeşitli insanlık krizlerine neden olan modern devlet etkin bir hakimiyet sağlamıştır. Merkez yöneticilerin önceleri en büyük sıkıntı çektikleri alan olan sınır hakimiyetleri artık tamamen sağlanmıştır. 1900’lü yıllardan itibaren devletlerin ekonomi üzerindeki ağırlığını arttırmıştır. 1950’den sonra ise neredeyse tüm dünyada ekonomik büyümü bir zorunluluk halinde kabul edilmiş ve tüm devletler bunun gerçekleşmesi için planlar, destekler ve direk üretime geçiş gibi yöntemlere başvurmuşlardır.
Kumanda ekonomisinin aşırı büyümesi devletlerin hantallaşmasına neden olmuştur. Sosyal devlet anlayışının aşırı derece abartılmasından ve özel sektöre yeteri kadar destek verilmemesinden dolayı verimsiz bir devlet yapısı ortaya çıktı. Firmaların aşırı insanla doldurulması ve her hükümet ile yönetimin değişmesiyle yapılar çürümeye başladı. Zaman içinde gelen her hükümet kendi yandaşlarını bu kurumlara yerleştirmeye çalıştı. Günümüzde hala tartışmalarının sürdüğü adam kayırmanın tarihsel kökenleri aslında buralarda yatmaktadır. Komünist ülkelerde ise durum daha vahim hale gelmiş ve çoğu devlet bundan kurtulmaya çalışmıştır. En büyük yıkım ise hiç şüphesiz SSCB’nin dağılmasıdır. Devletlerin aşırı büyümesi yapısal sorunların yanı sıra siyasi sorunlara da neden olmaktadır.
İnsanlık tarihi incelendiğinde gelişen dünya ile birlikte aynı zamanda savaş sanatları gelişmiştir. Önce taşarlın ve ağaçların sivriltilmesi ile yapılan silahlar çeliğin bulunması ile daha sağlam ve zarar verici hale gelmiştir. Fakat ateşli silahların icadına kadar kas gücünün ve sayının önemi devam etmiştir. Birinci dünya ve ikinci dünya savaşı arasında silahlanma bambaşka bir boyuta kaymış silah teknolojisi diğer teknolojileri etkilemiştir. Özellikle ikinci dünya savaşından sonra yaşanan silahlanma yarışı ve kitle imha silahların aşırı derece artması insanlara aynı zamanda korku saldı. Bir bomba ile milyonlarca insan (çocuk, yaşlı, genç, kadın) kısa bir zamanda yok edilebilme gerçeği hala güncelliğini korumaktadır. Dünya çapına yayılan savaşlar veya bölgesel savaşlar devlet ekonomilerinde büyük gider kalemlerine neden olmaktadır. Silah üreten devletler büyük gelirler sağlarken üretim kaynaklarına sahip olmayan devletler halkına aktaracağı kaynakları silah alımına akıtmaktadır. Ülke içindeki karışıklar dahi devlet içinde yaşayan insanlara büyük acılar ve yıkımlar getirmiştir. Unutulmamalıdır ki yüzyılımız mikro milliyetçilik çağıdır ve böyle zamanlarda yapılan baskı, zulüm ve kışkırtma ile ülkeler karıştırılmaktadır. Devletler hızlı bir şekilde silahlanma harcamalarını arttırmak yerine silah sanayine yatırım yaparsa hem kendisi için gerekli olan silahı savunması için kullanacak hem de kaynakları dışarı akıtmayacaktır. Eğer tersi bir durum yapılırsa günümüzde Yunanistan’ın düştüğü ekonomik çöküntüye düşülmesi tehlikesi vardır.
Yönetimin askeri vesayet altına alınması ise bir hiyerarşiye ve en nihayetinde tek başlılığa neden olacaktır. Böyle bir sistem ile özgür düşünce kısıtlanır ve bununla birlikte girişimcilik ancak adamı olacak kişilerin işine dönüşecektir. Kuvvetler ayrılığının zarar görmesi güç dengelerini bozacak adamı olan herkes istediği eylemi yapabilecek ve suç işlese dahi ceza almadan kurtulabilecektir. Ekonomiye etkisi doğrudan devletin kasalarının boşaltılması, el değiştiren işletmelerin belirli güç merkezlerinde toplanması, ihalelerin aynı şekilde karar verici mekanizmalar tarafından belirlenmesi ile devletin zararına neden olunması ve en nihayetinde bir ekonomik yozlaşmaya neden olur. Bu ve buna benzer durumlar Türkiye’de askeri yönetim zamanlarında görülmüştür. Ülkenin en az 30 yıl geriye gittiği düşünülürse askeri yönetimlerin büyük bir zarar neden olduğu görülecektir. Örneğin Mısır devleti sahip olduğu ekonomik getirisi yüksek doğal kaynaklara rağmen yaşam kalitesi açısından çok geridedir. Bunun temel nedeni askeri vesayet ile yönetimin getirdiği elit grupların ülke ekonomisini ellerinde tutmalarıdır.
Dünya ekonomik devlerinin toplandığı Avrupa ise yukarıda sayılan aşırı büyüme, silah alımı, bürokrasi ve askeri vesayetten sıyrılmış bir tablo oluşturmaktadır. Liberal bir ekonomiye sahip olduklarından özgür girişim ile özgür düşüce de toplumsal birlik ve beraberliği sağlamaktadır. Yaşam kalitesinin yüksek olması toplumsal sorunların ortaya çıkmamasına neden olmaktadır. Devletin asıl fonksiyonlarına dönmesi ile topluma daha iyi hizmetler verilmeye başlanmıştır. Örneğin devletin ekonomik alandan elini çekmesi ve bu kaynakların eğitim, sağlık ve ekonomik sübvansiyonlara aktarılması şeklinde geri dönecektir. Bu şekilde yakalanan ekonomik istikrar ancak ve ancak özgür girişim, özgür düşünce ve en nihayetinde ifade özgürlüğü ile gerçekleşebilir.
Türkiye’nin yakın tarihte demokratikleşme süreci izlendiğinde inişli çıkışlar zamanlar olmuştur. 24 Ocak kararları ile yeni bir sayfa açan yönetim liberalleşme ile birlikte her fikrin özgürce ifade edilmesini de getirmiştir. Yaşanan askeri vesayetlerde ekonomi değil insanlarda büyük zarar görmüştür. Günümüzde hala etkilerinin görüldüğü askeri yönetim sorunları son zamanlarda azalma eğilimi göstermiştir. Fikirlerin çatışması ve ortak bir noktanın hem siyasiler hem de halk tarafından oluşturulamaması ister istemez bir kaos ortamına neden olmaktadır. Fakat unutulmamalıdır ki büyük devletler büyük kaoslar sonucunda kurulmuştur. ABD iç savaş sonrasında yükselen bir güç merkezinin odağında olmuş ve aynı şekilde Japonya’da iç savaş sonrasında birliğini kurmuş ve modernleşme basamaklarını hızla tırmanmıştır. Almanya, İtalya ve diğer büyük güçlerde kaos sonrasında ortaya çıkmıştır.
Devlet olarak aşırı büyüme, silahlanma, bürokrasi, askeri vesayet, ve özgür düşünce-girişimin önüne çıkarsak çökeceğimiz aşikardır. Bunun olmaması için süper güçlerin nasıl bu hale geldikleri araştırmalı ve onların tecrübeleri ile ülkenin imkanları birleştirilmelidir. Su sentez ile özgün bir yöntem gerçekleştirilecektir. Bu yöntemin uygulanması, oturması ve sahiplenilmesi ister ekonomik ister siyasal isterse devlet olarak çökmenin önünde bir kalkan olarak yükselecektir. İşte halk olarak bunun gerçekleştirilmesi için tüm adımların en küçüğünden başlamak bizim görevimizdir.