Burun, kemik ve kıkırdaktan yapılÂmış üstü adele ve deri tabakasıyla kaplı bir uzvumuzdur. Şekil itibariyle üç yüzlü bir piramide benzetilebilir. Kemik kısmı daha gerilerdedir. Önde çıkıntı yapan kısÂmı kıkırdaktan yapılmıştır. Organizmada, yaratılmış olan her şeyin bir hikmeti olÂduğu gibi, burun dokusunun bu şekilde yaratılmış olmasının da hikmetleri çoktur. Eğer burun ön kısmı kıkırdaktan yapılÂmamış ve deriden yapılmış olsa idi, her nefes alış verişimizde burun deliklerimizin kapanması ile soluk alış-verişimiz imkânsız hale gelirdi. Yapılan tetkikler ile her nefes alışta burun girişindeki basıncın -6 ilâ -20 mm. su basıncında olduğunu ve burun ucuÂnun -200 mm. su basıncına dayanabilecek şekilde yaratıldığını göstermektedir. Burun ön kısmının kıkırdak yerine kemikten yaÂpıldığını düşünsek ne olurdu? Bu durumda ise yüzümüzde en çıkıntılı kısım olan burÂnun en ufak darbelerde bile hemen kırılaÂcağı açıktır.
Burun delikleri ortadan bir bölme ile ikiye ayrılmıştır. Bu orta bölmenin düz bir hat şeklinde ortada bulunduğunu söyleyeÂbiliriz. Burun orta bölmesinin düzensizliÂği durumlarında, kendisiyle irtibat halinde olan (sinüsler, orta kulak, yutak, gırtlak ve soluk borusu, akciğerler) organlarımızda hastalık baş gösterir. Yine burunda ?concha? denen kanat şeklinde ve sağlı sollu üç çift kemik çıÂkıntıları vardır. Bunlar tıpkı uçak kanatlaÂrı gibidirler ve burna gelen ve dışarı atılan havanın burun yüzeyine dengeli bir tarzda yayılmasında vazifelidirler. Burun mukozaÂsında ve bu mukozanın altında bulunan zengin kılcal damar ağı sayesinde burna giren hava ısıtılmakta, nemlendirilmekte ve havanın içinde bulunan yabancı artıklar (toz, vs..) tutulmaktadır. Böylece her türlü kirden arınmış ve ısıtılmış hava akciğerlere gönderilmektedir. Yine bu konakların yarÂdımı ile az bir hacımdan, aerodinamik kaÂnunlara uygun olarak, en fazla havanın geçebilmesi sağlanmaktadır. Burun hücre ve atomlarındaki bu hassas aerodinamik kaÂnunlara insanlık ancak bu asır içinde vâkıf olabilmiştir; hâlbuki insanlığın doğuşunÂdan bu yana bu kanunlar işlemektedir. BuÂrun bizzat kendisi bu aerodinamik kanunlaÂrı bilemeyeceğine göre, ona bu şekilde hizÂmet etme emrinin verildiği açıktır. Hafif bir nezle hâli hepimizin başından geçÂmiştir. Bu burun kanatçıkları ve burun muÂkozası şişer ve nefes almamız güçleşirken; konuştuğumuz zaman vücudun ihtiyacına göre üzerindeki damarların büzülerek bu kanatçıkların küçülmesine meydan verebiÂlecek şekilde yapılmış bu mühendislik şâheserini, ancak ve ancak havayı ve onun kanunlarını; insanı ve onun ihtiyaçlarını ve bütün hücre ve atomlarını bilen bir Zat?dan başkası yapabilir mi? Burundan nefes alırken vücudun ihtiÂyacı olan oksijen bir taraftan içeri alınırken, diğer taraftan da vücut için bir zehir olan karbondioksit dışarı atılmakta; aynı zamanÂda aşağıda da görüleceği üzere konuşma ve koklama fonksiyonları da icra edilebilmekÂtedir. Burnun kanatçıklarının en altta olanıÂnın alt tarafına gözyaşı kanalı, orta ve üst kanatçıkların altlarına ise sinüslerin (burun boşlukları ile irtibatlı kemiklerde bulunan boşluklar) kanalları açılırlar. Yüz boşluklaÂrının varlığı hem baş kemiklerinin hafif olmaları, hem de gırtlaktan çıkan ses ile rezonansa geçerek sese belirli bir karakteÂrin kazandırılması için gereklidir, hem de sesin tonunun yükseltilmesi bu sayede sağÂlanır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi burun mukozası altında çok sayıda kılcal damar vardır. Bunlar âdeta birer kalorifer radyaÂtörü gibi içeriye alınan havayı ısıtırlar ve nemlendirirler. Bu damarların çeperlerinde bulunan düz kasların kasılıp gevşemeleri ile içlerinden geçen kan miktarının azalıp artÂması, burundan geçen havanın sıcaklığı, soÂğukluğu ve nem derecesi ile yakından alaÂkalı olduğu gibi, vücudun sinir sistemi ile de çok yakından ilgilidir. Burun fizyolojisi üzerinde en çok çalıÂşan ve yıllarca emek veren, bu mevzuda söÂzü geçerli Proetz hayran olduğu burnu şöyÂle tasvir etmektedir-, ?Burun harikulade bir organ... Adeta birbirinin aynadaki hayali gibi, aynı çatı altında ve aralarında septumdan ibaret bir duvar ile ayrılmış ikiz apartÂmanlar gibi... İlk katta antrum var; ikinci katta sfenoid sinüs; çatının hemen altından 2-3 merdivenle çıkılabilen çatı katında ise frontal sinüs var. Odaların hole açılan kapıÂları yok, sadece vantilatör delikleri görülüÂyor. Duvar kaplamaları her an için yeni, çünkü devamlı olarak yenileniyorlar. Mal sahibi çok titiz, duvarlar üzerinde bir tek leke ve toz görmeye tahammülü yok. DerÂhal kaplamaları zemine indirip, buradan katlayıp ve kıvırıp arka kapıdan dışarı atıÂyorlar. Bu arada odalar yeniden boyanıyor. Fakat ev sahibi bunu da yeterli görmüyor; temizlik ve yenileme işleri fasılasız sürüp gidiyor.? Burun vazifelerinden birkaçını kısaca şöyle özetleyebiliriz: 1- Koklama fonksiyonu: Üzerinde hususi bir yazı yazılabilecek kadar geniş bir mevzu... İlerde bir yazıda durmak kaydı ile geçiyorum. 2- İdeal bir air-condition cihazı: HavaÂnın giriş-çıkışı ve giren havanın süzülmesi yanında, havanın nasıl ısıtıldığından bir nebze yukarda bahsetmiştik. Yemek yerÂken hiç burnunuzu kapamayı denediniz mi? öyleyse bir deneyin ve burun nimetini düşünün!... 3- Akciğerlerin korunması: Burundan soluk alıp verme ile duvarı tek hücreden yapılmış olan akciğer alveolleri korunmuş olur. İstenildiği zaman istenildiği kadar haÂva optimal nem ve sıcaklıkta, toz ve mikÂroplardan arınmış bir şekilde akciğerlere sevk edilir. Burun deliklerinden bir günde ortalama 15 m3 hava geçer. Havanın sıÂcak ve soğuk iklim insanlarında da, burun içinden katettiği yol farklıdır. 4- Solunum havasının rutubetlendirilmesi: Normal bir solunum için rutubetlenÂdirme işlemi şarttır. Rutubetsiz bir havanın akciğerlere gitmesi durumunda akciğer içindeki alveoller kolaylıkla kururlar ve hücreler ölebilir; alveolde cereyan eden okÂsijen ve karbondioksit alış-verişinin fizikî ve kimyevî kanunlara göre nemli bir vasatÂta yapılması lâzım gelmektedir. Burnun nemlendirme fonksiyonu olmadığı zaman kişi solunum güçlüğü çekebilir. Keza üst soÂlunum yollarının yabancı cisimlerden korunması, biraz sonra anlatılacak olan ve çok hayatî bir fonksiyon olarak görünen siliyar faaliyetin temini için de mukozanın ıslak olması gerekmektedir. Tükrük ifrazatı nasıl gıda alımına ve cinsine göre değişme gösteriyorsa, burun mukozasındaki bezlerin ifrazatları da soluÂnum havasındaki nem nispetine göre deÂğişme gösterir. Kış ve yaz, nisbî nem ne kadar artarsa artsın veya azalırsa azalsın, burundan geçerek akciğerlere vâsıl olan havadaki nem oranı aşağı yukarı sabit kaÂlır ve % 90 civarındadır. 5-İnspirasyon havasının ısıtılması: Nemlendirme ile birlikte ısıtma işlemi de yapılmaktadır. Havanın ısıtılması işi burun kılcal damar ağından yayılan ısı radyasyoÂnu ile olmaktadır. Atmosfer havası burna 0°C ile25°C arasında geldiğinde vücut ısıÂsında en fazla 1 derecelik oynama yapabiÂlir. ? 6- İnspirasyon havasının süzülmesi: Burnun havadaki tozları ve mikropları tutÂtuğu çok eskiden beri bilinmektedir. FaÂkat son zamanlardaki araştırmalar burunÂdaki mekanik, biyolojik ve serolojik vasıÂtalara ilâveten burunda toz ve mikropları tutup, ilerlemelerine mâni olan ?elektroÂstatik süzme mekanizması? denen bîr baraÂjın mevcut olduğunu göstermiştir. Yapılan bir araştırmada süspansiyon halindeki ciÂsimlerin 0.04 volt elektrikle yüklü oldukları gösterilmiştir. 7- Kendi kendini temizleme fonksiyoÂnu: Solunum havası ısıtılmış, nemlendirilÂmiş ve temizlenmiş halde akciğerlere giÂderken, burunda bir başka fonksiyonlar sisÂtemi harekete geçmektedir. Bu fonksiyonÂlar ünitesinde vazifeli sistemler şunlardır: a) Burun hücrelerinde bulunan titrek tüyler ve siliyar faaliyet, b) Burun salgısı, c) Burnun mikrop öldürücü özelliği, ç) Burun ifrazatındaki H iyonu konÂsantrasyonu. Bu sistemler içinde siliyar faaliyet ve burun mukusunun (salgısının) ehemmiyeti çok büyüktür. Tek katlı silindrik epîtelden yapılı üst solunum yolları mukozasında buÂlunan her bir silindrik epitelde takriben 250 silia denen titrek tüy ve 150 mikrovillus denen çıkıntı vardır. Beher mikronkarede ise 24-35 tane silia bulunur. Burunda bulunun silialar dakikada 250 defa sağa ve sola salınım hareketi yapmaktadırlar. İrinli vasatta bile bu hareketlerine devam ettikleri gibi, ölümlerinden sonra bile 72 saat süre ile bu hareketlerine devam ederler. Oksijensiz ortamda dahi çalışmalarım sürdürürler. Yapılan bir çalışmada siliaların, ÖlümÂden 112 saat sonra bile çalıştıkları gösteÂrilmiştir. 112 saat buzdolabında kalan kaÂdavraların burunları serum fizyolojikle yıÂkanırsa siliaların tekrar harekete başladıkÂları bildirilmiştir. Burun mukusu ise döner kayış gibi deÂvamlı hareket halinde olan bir salgıdır. Hareketin sürat ve yönü bulunduğu bölgeye göre değişmektedir. Bu harekete siliyar faaliyet ve yutkunma refleksi sebep olmaktaÂdır. 8- Konuşmaya yardımı: Gırtlaktan geÂçen nefes sadece belirli frekansta seslerin çıkmasına sebep olur. Ondan sonra sesin yükseltilip renklendirilmesi burun ve sinüsÂlerin yardımı ile olmaktadır. Burnun tıkalı olduğu durumlarda konuşma bozulur ve kişi M, N ve G gibi harfleri çıkartamaz. 9-Umumî duruma tesiri: İnspirasyon ve ekspirasyon havasının burundan geçişi sırasında duvarlara yaptığı pozitif ve negaÂtif basınçlar kişinin kendini iyi veya kötü hissetmesine sebep olmaktadır. Çok kısa olarak hulâsa etmeye çalıştıÂğımız burun ve onun vazifeleri bu organıÂmızın yaratılış sırlarının çok az bir bölümüÂnün izahı olsa gerektir. İlerde yapılacak araştırmalar ile değil burnumuzun, onun bir bölümünün ve hatta o bölümünün en ufak parçasının hârikalığını idrâk ettiğimiz zaman, Yüce Mimarının bu müthiş sanatı karşısında hayretlerimizi ifadeden âciz kaÂlacağız.
Burun delikleri ortadan bir bölme ile ikiye ayrılmıştır. Bu orta bölmenin düz bir hat şeklinde ortada bulunduğunu söyleyeÂbiliriz. Burun orta bölmesinin düzensizliÂği durumlarında, kendisiyle irtibat halinde olan (sinüsler, orta kulak, yutak, gırtlak ve soluk borusu, akciğerler) organlarımızda hastalık baş gösterir. Yine burunda ?concha? denen kanat şeklinde ve sağlı sollu üç çift kemik çıÂkıntıları vardır. Bunlar tıpkı uçak kanatlaÂrı gibidirler ve burna gelen ve dışarı atılan havanın burun yüzeyine dengeli bir tarzda yayılmasında vazifelidirler. Burun mukozaÂsında ve bu mukozanın altında bulunan zengin kılcal damar ağı sayesinde burna giren hava ısıtılmakta, nemlendirilmekte ve havanın içinde bulunan yabancı artıklar (toz, vs..) tutulmaktadır. Böylece her türlü kirden arınmış ve ısıtılmış hava akciğerlere gönderilmektedir. Yine bu konakların yarÂdımı ile az bir hacımdan, aerodinamik kaÂnunlara uygun olarak, en fazla havanın geçebilmesi sağlanmaktadır. Burun hücre ve atomlarındaki bu hassas aerodinamik kaÂnunlara insanlık ancak bu asır içinde vâkıf olabilmiştir; hâlbuki insanlığın doğuşunÂdan bu yana bu kanunlar işlemektedir. BuÂrun bizzat kendisi bu aerodinamik kanunlaÂrı bilemeyeceğine göre, ona bu şekilde hizÂmet etme emrinin verildiği açıktır. Hafif bir nezle hâli hepimizin başından geçÂmiştir. Bu burun kanatçıkları ve burun muÂkozası şişer ve nefes almamız güçleşirken; konuştuğumuz zaman vücudun ihtiyacına göre üzerindeki damarların büzülerek bu kanatçıkların küçülmesine meydan verebiÂlecek şekilde yapılmış bu mühendislik şâheserini, ancak ve ancak havayı ve onun kanunlarını; insanı ve onun ihtiyaçlarını ve bütün hücre ve atomlarını bilen bir Zat?dan başkası yapabilir mi? Burundan nefes alırken vücudun ihtiÂyacı olan oksijen bir taraftan içeri alınırken, diğer taraftan da vücut için bir zehir olan karbondioksit dışarı atılmakta; aynı zamanÂda aşağıda da görüleceği üzere konuşma ve koklama fonksiyonları da icra edilebilmekÂtedir. Burnun kanatçıklarının en altta olanıÂnın alt tarafına gözyaşı kanalı, orta ve üst kanatçıkların altlarına ise sinüslerin (burun boşlukları ile irtibatlı kemiklerde bulunan boşluklar) kanalları açılırlar. Yüz boşluklaÂrının varlığı hem baş kemiklerinin hafif olmaları, hem de gırtlaktan çıkan ses ile rezonansa geçerek sese belirli bir karakteÂrin kazandırılması için gereklidir, hem de sesin tonunun yükseltilmesi bu sayede sağÂlanır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi burun mukozası altında çok sayıda kılcal damar vardır. Bunlar âdeta birer kalorifer radyaÂtörü gibi içeriye alınan havayı ısıtırlar ve nemlendirirler. Bu damarların çeperlerinde bulunan düz kasların kasılıp gevşemeleri ile içlerinden geçen kan miktarının azalıp artÂması, burundan geçen havanın sıcaklığı, soÂğukluğu ve nem derecesi ile yakından alaÂkalı olduğu gibi, vücudun sinir sistemi ile de çok yakından ilgilidir. Burun fizyolojisi üzerinde en çok çalıÂşan ve yıllarca emek veren, bu mevzuda söÂzü geçerli Proetz hayran olduğu burnu şöyÂle tasvir etmektedir-, ?Burun harikulade bir organ... Adeta birbirinin aynadaki hayali gibi, aynı çatı altında ve aralarında septumdan ibaret bir duvar ile ayrılmış ikiz apartÂmanlar gibi... İlk katta antrum var; ikinci katta sfenoid sinüs; çatının hemen altından 2-3 merdivenle çıkılabilen çatı katında ise frontal sinüs var. Odaların hole açılan kapıÂları yok, sadece vantilatör delikleri görülüÂyor. Duvar kaplamaları her an için yeni, çünkü devamlı olarak yenileniyorlar. Mal sahibi çok titiz, duvarlar üzerinde bir tek leke ve toz görmeye tahammülü yok. DerÂhal kaplamaları zemine indirip, buradan katlayıp ve kıvırıp arka kapıdan dışarı atıÂyorlar. Bu arada odalar yeniden boyanıyor. Fakat ev sahibi bunu da yeterli görmüyor; temizlik ve yenileme işleri fasılasız sürüp gidiyor.? Burun vazifelerinden birkaçını kısaca şöyle özetleyebiliriz: 1- Koklama fonksiyonu: Üzerinde hususi bir yazı yazılabilecek kadar geniş bir mevzu... İlerde bir yazıda durmak kaydı ile geçiyorum. 2- İdeal bir air-condition cihazı: HavaÂnın giriş-çıkışı ve giren havanın süzülmesi yanında, havanın nasıl ısıtıldığından bir nebze yukarda bahsetmiştik. Yemek yerÂken hiç burnunuzu kapamayı denediniz mi? öyleyse bir deneyin ve burun nimetini düşünün!... 3- Akciğerlerin korunması: Burundan soluk alıp verme ile duvarı tek hücreden yapılmış olan akciğer alveolleri korunmuş olur. İstenildiği zaman istenildiği kadar haÂva optimal nem ve sıcaklıkta, toz ve mikÂroplardan arınmış bir şekilde akciğerlere sevk edilir. Burun deliklerinden bir günde ortalama 15 m3 hava geçer. Havanın sıÂcak ve soğuk iklim insanlarında da, burun içinden katettiği yol farklıdır. 4- Solunum havasının rutubetlendirilmesi: Normal bir solunum için rutubetlenÂdirme işlemi şarttır. Rutubetsiz bir havanın akciğerlere gitmesi durumunda akciğer içindeki alveoller kolaylıkla kururlar ve hücreler ölebilir; alveolde cereyan eden okÂsijen ve karbondioksit alış-verişinin fizikî ve kimyevî kanunlara göre nemli bir vasatÂta yapılması lâzım gelmektedir. Burnun nemlendirme fonksiyonu olmadığı zaman kişi solunum güçlüğü çekebilir. Keza üst soÂlunum yollarının yabancı cisimlerden korunması, biraz sonra anlatılacak olan ve çok hayatî bir fonksiyon olarak görünen siliyar faaliyetin temini için de mukozanın ıslak olması gerekmektedir. Tükrük ifrazatı nasıl gıda alımına ve cinsine göre değişme gösteriyorsa, burun mukozasındaki bezlerin ifrazatları da soluÂnum havasındaki nem nispetine göre deÂğişme gösterir. Kış ve yaz, nisbî nem ne kadar artarsa artsın veya azalırsa azalsın, burundan geçerek akciğerlere vâsıl olan havadaki nem oranı aşağı yukarı sabit kaÂlır ve % 90 civarındadır. 5-İnspirasyon havasının ısıtılması: Nemlendirme ile birlikte ısıtma işlemi de yapılmaktadır. Havanın ısıtılması işi burun kılcal damar ağından yayılan ısı radyasyoÂnu ile olmaktadır. Atmosfer havası burna 0°C ile25°C arasında geldiğinde vücut ısıÂsında en fazla 1 derecelik oynama yapabiÂlir. ? 6- İnspirasyon havasının süzülmesi: Burnun havadaki tozları ve mikropları tutÂtuğu çok eskiden beri bilinmektedir. FaÂkat son zamanlardaki araştırmalar burunÂdaki mekanik, biyolojik ve serolojik vasıÂtalara ilâveten burunda toz ve mikropları tutup, ilerlemelerine mâni olan ?elektroÂstatik süzme mekanizması? denen bîr baraÂjın mevcut olduğunu göstermiştir. Yapılan bir araştırmada süspansiyon halindeki ciÂsimlerin 0.04 volt elektrikle yüklü oldukları gösterilmiştir. 7- Kendi kendini temizleme fonksiyoÂnu: Solunum havası ısıtılmış, nemlendirilÂmiş ve temizlenmiş halde akciğerlere giÂderken, burunda bir başka fonksiyonlar sisÂtemi harekete geçmektedir. Bu fonksiyonÂlar ünitesinde vazifeli sistemler şunlardır: a) Burun hücrelerinde bulunan titrek tüyler ve siliyar faaliyet, b) Burun salgısı, c) Burnun mikrop öldürücü özelliği, ç) Burun ifrazatındaki H iyonu konÂsantrasyonu. Bu sistemler içinde siliyar faaliyet ve burun mukusunun (salgısının) ehemmiyeti çok büyüktür. Tek katlı silindrik epîtelden yapılı üst solunum yolları mukozasında buÂlunan her bir silindrik epitelde takriben 250 silia denen titrek tüy ve 150 mikrovillus denen çıkıntı vardır. Beher mikronkarede ise 24-35 tane silia bulunur. Burunda bulunun silialar dakikada 250 defa sağa ve sola salınım hareketi yapmaktadırlar. İrinli vasatta bile bu hareketlerine devam ettikleri gibi, ölümlerinden sonra bile 72 saat süre ile bu hareketlerine devam ederler. Oksijensiz ortamda dahi çalışmalarım sürdürürler. Yapılan bir çalışmada siliaların, ÖlümÂden 112 saat sonra bile çalıştıkları gösteÂrilmiştir. 112 saat buzdolabında kalan kaÂdavraların burunları serum fizyolojikle yıÂkanırsa siliaların tekrar harekete başladıkÂları bildirilmiştir. Burun mukusu ise döner kayış gibi deÂvamlı hareket halinde olan bir salgıdır. Hareketin sürat ve yönü bulunduğu bölgeye göre değişmektedir. Bu harekete siliyar faaliyet ve yutkunma refleksi sebep olmaktaÂdır. 8- Konuşmaya yardımı: Gırtlaktan geÂçen nefes sadece belirli frekansta seslerin çıkmasına sebep olur. Ondan sonra sesin yükseltilip renklendirilmesi burun ve sinüsÂlerin yardımı ile olmaktadır. Burnun tıkalı olduğu durumlarda konuşma bozulur ve kişi M, N ve G gibi harfleri çıkartamaz. 9-Umumî duruma tesiri: İnspirasyon ve ekspirasyon havasının burundan geçişi sırasında duvarlara yaptığı pozitif ve negaÂtif basınçlar kişinin kendini iyi veya kötü hissetmesine sebep olmaktadır. Çok kısa olarak hulâsa etmeye çalıştıÂğımız burun ve onun vazifeleri bu organıÂmızın yaratılış sırlarının çok az bir bölümüÂnün izahı olsa gerektir. İlerde yapılacak araştırmalar ile değil burnumuzun, onun bir bölümünün ve hatta o bölümünün en ufak parçasının hârikalığını idrâk ettiğimiz zaman, Yüce Mimarının bu müthiş sanatı karşısında hayretlerimizi ifadeden âciz kaÂlacağız.