Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Rahmet Çeşmeleri

    FallenAngel
    FallenAngel
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1738
    Kayıt Tarihi : 05/02/11
    Nereden : İstanbul
    Aktiflik :
    Rahmet Çeşmeleri  Img_le10200 / 999200 / 999Rahmet Çeşmeleri  Img_ri10


    Cüzdan
    Altın Altın: Sınırsız
    Para Para: Sınırsız

    Rahmet Çeşmeleri  Empty Rahmet Çeşmeleri

    Mesaj tarafından FallenAngel Çarş. Mart 09, 2011 8:24 pm

    Bir anne memesi, üzüm salkımı şeklindeki 15?20 lop ve her bir lopta daha küçük 10?100 adet üzüm tanesi şeklinde ve içlerinde süt biriken keseciklerden müteşekkil ve bağımsız olarak otonom faaliyet gösteren büyük bir guddedir. Süt kanalları ise ?oksitosin? denen bir hormonun etkisi ile kasılabilen hücreler tarafından kuşatılmıştır. Her bir top meme başı süt kanallarına küçük kanalcıklarla bağlanmıştır. Süt kanalları ise meme başına açılmadan evvel bir genişleme yaparlar.

    Süt guddelerinin faaliyete geçme hazırlığı ve sütün meydana gelmesi gebelikte başlar. Önceleri yumurtalık menşeli hormonlar ve sonraları da plasenta (halk dilinde son denen et parçası) tarafından ifraz edilen hormonlar süt teşekkülünde görev alırlar. Süt vermenin devamı, bir kere süt salgısı başladıktan ve sonraları ise meme daimi surette boşaltılmak kaydı ile, vasati 8?14 ay devam eder. Salgının devamlılığını sağlamada en az 4?5 ayrı hormonun görevlendirildiği bilinmektedir. Süt verme hadisesine gelince: Normalde süt salgılandıkça keseciklerde birikir ve buradan pasif olarak (kendiliğinden) yavaş yavaş geniş kısma akarak burada depolanır. Çoğumuz çocuğun emmesi sonucu meydana gelen negatif basınçla sütün çocuğun ağzına aktığını zannederiz. Halbuki burada o mekanizmanın çok cüz?i rolü vardır. Esas olay ise şudur: Çocuğun, anne memesine dudaklarıyla dokunması esnasında burada bulunan çok zengin hissi sinir ağının bu tembihi alıp omurilik yolu ile merkezi sinir sistemine ve buradan hipotalamusa ulaştırması sonucu, hipotalamustan kalkan tembihler hipofiz bezinin arka bölümüne nörohipofiz gelir ve burada birikmiş olan oksitosin denen hormon kana dökülür. Bu hormonun memeye tesiri ile süt kesecikleri ve süt kanallarını saran epitellerin kasılmasını intaç etmesi neticesi, meme içi basıncında 5 ? 25 mm Hg, ya yükselme görülür ve süt aktif olarak, hızla fışkırır tarzda süt bekleyen yavrunun ağzına akıtılır. İnsan haricindeki diğer memelilerde ?mekanik refleks? denen diğer bir refleks de şöyledir: Yavru hayvan, annesini emmeden evvel ve emme esnasında, anne hayvanın göğsüne başı ile darbeler vurur. Bunun neticesinde oluşan refleksle hayvanın memesinden süt püskürtülmesi olur. Bunu çok iyi bilen Anadolu insanımız süt sağımından evvel yavruyu annesine bırakarak, kendi tabiriyle ?hayvanın süt indirmesi?ni temin eder. Kasılma hormonu oksitosinin esas tesirli olduğu yer anne rahmidir. Bu hormon doğum öncesine kadar ifraz edilmediğinden, gebelik müddetince ana rahmi, uterus?ta hemen hiçbir şiddetli kasılma husule gelmez. Zaten kasılma olduğu takdirde çocuğun anne karnında kalmasına imkân yoktur ve düşükler meydana gelir. Anne uterusunu kasılmaya sevkeden bu hormonun ilk olarak ifraz edilmeye başlaması doğumdan hemen önceki saatlerde başlar. Bunun belirtisi annede doğum sancılarının hissedilmesidir. Doğum sırasında uterusun kasılıp, bebeğin dışarı çıkarılmasında esas vazife de yine bu hormona verilmiştir. Uterus (Cool şeklinde düz kaslarla boydan boya sarılmış olup, ayrıca bu düz kaslar da kendi katları arasında yine (Cool şeklinde döşenmiş ve aralarındaki boşluklara da, kaslara dik olarak, damarlar konulmuş olarak yaratılmıştır. Bu hal doğum sonu kanamasının kısa sürede durması yönünden çok önem taşır. Böyle olmasaydı uterus kâfi miktarda kasılamaz ve anne doğum sırasındaki kan kaybından ölebilirdi. Ayrıca bu hormon loğusalık safhasında çok genişlemiş ve gevşek hal almış olan ulerusun normal kıvam ve cesametine yeniden dönmesinde de büyük rol oynar. Bu muamele de ancak emzirme ile hızlı bir şekilde cereyan edebilir. Çünkü, emzirme ile oksilosin adlı bu hormon ifrazının devamı kabul oluyor, oksitosin?le de uterus kasılması vukua geliyor. Süt ifrazı üzerine psikolojik faktörler de müessirdir. Anne, çocuğunun ağlamasını işitip kucağına aldığında muhtemelen oksıtosin hormonunun ifrazı artar; bunun aksine ise annenin üzüntülü olduğu zamanlarda ve ruhi şok meydana getirebilecek hadiselerin vukuunda, halkımızın dilinde ?sütünün kesilmesi?? tabiriyle ifadesini bulan ani olarak süt salgısının durması hadisesi vuku bulur. Burada gelişen mekanizma şöyledir: Üzüntü sonucu refleks yolla böbrek üstü guddesi hormonları deşarjı olur, bunlar muhtemelen oksitosin salgılanmasını engellerler. Belki de merkezi sinir sisteminden direkt gelen emirlerle meme damarlarında büzülme neticesi, kanlanma azlığı bu hadiseden mes?ul tutulabilir. Aldrich isimli ilim adamı bebeklerde açlığa karşı tabii ilk cevap üzerinde yaptığı araştırmaların neticesini yayınlamıştır. Bunlara göre normal çocuk doğumda birçok reflexlerle mücehhezdir, bunların başında en âşikar ve vazıh olanı, gıda alma reflexleri denen bebeğin kendisinin memeden başarılı bir şekilde beslenebilmesini temin maksadı ile bebeğe bahşedilmiş olan reflekslerdir. Bu gıda alma reflexlerinden başka ayrıca, emme, yutma ve tat refleksleri de bebekte mevcuttur. Bunlar arasında gıda alma reflexleri en evvel ortaya çıkar. Bebek süt kokusunu alınca başını o tarafa çevirip süt kaynağını arar. Bu sırada yanaklarından birisi düzgün bir cisme değdiğinde, bebek meme başını ağzına aIacağını zannederek ağzını açar ve dokunduğu cisim meme ise rahatlıkla bulur ve emer. Bu, memenin çocuğa nasıl verilmesi gerektiğini bizlere öğreten güzel bir müşahededir. Eğer çocuk aç değilse meme başını aramaz ve emmez. Kadınlarda kanser ölümlerinde birinci sırayı meme kanserinin aldığı görülmektedir. Bilhassa 40?45 yaşından fazla olan kadınlarda en sık ölüm sebebi meme kanseridir. Evlenmemişlerde, çocuksuz kadınlarda ve doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda meme kanserine çok daha sık rastlanmaktadır. Bu gösteriyor ki emzirme müddetinin artması ile meme kanseri görülme nisbeti azalmaktadır; yani emzirme meme kanserine karşı bir nevi sigortadır. Gene yapılan istatistikler, A.B.D?de 40?45 yaşından yukarı kadınlarda meme kanserine yakalanma nisbetinin son 20?30 sene içerisinde, diğer nisai kanserlerdeki azalmaya mukabil, devamlı arttığını göstermiştir. Bu da herhalde 20?30 sene evvelinde büyük rağbet gören, her geçen yıl daha fazla kadın tarafından çocuklarını emzirmeyip suni mamalarla besleyerek fıtrata aykırı hareket edip, ona karşı gelen annelerin hazin sonu olsa gerektir. Emzirme döneminde anneden ilk 3?4 gün kolostrum denen koyu kıvamda, daha sonra ise bütün emzirme boyunca akıcı vasıfta anne sütü gelir. Her iki süt de Rahmet hazinesinden fışkıran harika besinlerdir. Hiçbir zaman hiçbirşeyle yerleri doldurulamaz. Mesela; kolostum? ele alalım: İçinde bol miktarda immnunite (bağışıklık) faktörü olan maddeler, antikorlar, vs. bulunur. Bu sebeple sadece 3?4 gün süren kolostrumla beslenen bebek, ilk ay içerisinde annenin geçirip bağışıklık kazandığı hastalıklara yakalanmaz. Bu yüzden olsa gerektir ki, meme çocuklarında mortalite (ölüm) nisbeti, şişe çocuklarına göre çok az bulunmuştur. Kolostrm gibi normal anne Sütü de, çok mükemmel ve yeri başka şeyle doldurulamayacak değerde bir besindir. Hiçbir besin değeri olmasa dahi, çocuğun ve annenin psikolojik gelişmeleri ve ruh sağlıkları için emzirme şarttır. Yapılan istatistikler, emzirilen çocukların, emzirilmeyenlere nisbetle emosyonel (heyecanlar) yönden daha stabil (dengeli) ve topluma daha iyi (intibak edip) başarılı olabildiklerini göstermiştir. Çocuğun sadece anne tenine (derisine) dokunması dahi çocuk ve anne ruh sağlıkları açısından çok büyük bir ehemmiyeti haizdir. Anne şefkatinden mahrum çocuklar hepimizin bildiği üzere; şüpheci, güveni olmayan, zayıf karakterli kısaca sosyopat, psikopat tiplerdir. Anne sütü, mikroplardan arınmış ve taptaze olarak bebeğin talebine müheyyadır. Bebeğin zekâ ve beden inkişafı için elzem B kompleks ve C grubu vitaminlerini bol miktarda ihtiva eder. Terkibinde bulunan ?Lysosime -12? isimli enzimin beyin ve sinir hücrelerini mylinizasyonunda elzem olduğu yapılan tetkikler neticesinde ispatlanmıştır. Şöyle ki; annesini emmiş ocukların el manupulasyonu kabiliyetlerinin (el maharetleri) daha mütekamil olduğu ve kompleks ve koordine hareketleri anne sütü emmemiş çocuklara nazaran, daha üstün bir şekilde yaptıkları müşahade edilmiştir. Aynı çocuklar zekâca da anne sütü emmemiş çocuklardan üstün bulunmuşlardır. Ayrıca anne sütü muhteviyatında ?asid linoleik? denilen yağ asidi bol bulunur. Bunun ehemmiyeti ?aferoskleroz?? (damar sertliği) denen, asrımızın hala tedavisi mümkün olmayan ve gün geçtikçe de görülme sıklığı artan bir hastalığa sebep olmasıdır. Bu hastalığın anne sütü emen çocuklarda daha geç ve daha nadir görülmesine karşı suni beslenen çocuklarda daha erken yaşlarda ve oldukça sık rastlandığına şahit olunmuştur. Çünkü asid linoleik, aterosklerozun müsebbibi olan doymuş yağların ve kolesterolün kanda seviyelerinin azaltılmasında rol alır. Suni beslenmede sıklıkla kullanılan inek sütü insan vücuduna yabancı proteinler ihtiva ettiğinden, çocukta er veya geç allerjik tezahürler ortaya çıkmasına sebep olur. Bu geç allerjik tezahürlerden biri de ?Colitis tjlseroza? denen hastalıktır. Sebebi kesin olmamakla birlikte, allerji düşünülen bu hastalığın anne sütü emmeyip inek sütü ile beslenen çocuklarda daha sık rastlandığı keşfedilmiştir. Colits Ulseroza olanlarda, kalın barsak kanserlerine normallerden çok daha fazla rastlanmaktadır. Annelerin emzirmelerinin, bu açıklamalardan sonra ne kadar ehemmiyet arzettiğini, emzirmesinin şart olduğunu, hatta ileri deki toplumumuzu teşkil edecek olan bugünün çocuklarının daha sağlıklı yetişmeleri açısından, bir vazife, muhakkak yerine getirilmesi icab eden bir vecibe olduğu açıktır. Fakat emzirme esnasında annenin aldığı bazı yabancı maddeler süte de geçmektedir. Anne bu mevzuya yeterince itina göstermelidir. Bu maddeler: Alkol, nikotin, morfin, bazı antibiyotikler, bazı ateş düşürücü, ağrı kesiciler, kanser ilaçları ile hemen her reçetede yazılan, sıklıkla suiistimal edilen ve alışkanlık ve tolerans (aynı tesir için zamanla ilaç dozunun art artmasının icab ettiği hal)?ın meydana geldiği ilaç grubu; müsekkinlerdir. Küçük yavruya, bir başkasının organında hazırlanan ve her şeyiyle tam muvafık gelen besin nasıl ayarlanabilmektedir? Sadece vasıta olmaktan öte geçemeyen hormonlara bu iş bırakılabilir mi? İnsan ve onun organları vazifeleri dışında kullanıldıklarında mutlaka bozukluklar meydana geliyor. Bu gaye ve vazifeleri düzenleyen ve yöneten nedir? Bunların cevaplarını hiç düşündük mü acaba? (*) Bazen de yukarıdaki saydıklarımızın tam tersi olarak, üzüntü bazı fevkalade nadir hallerde durmuş olan süt salgısının anormal zamanda tekrar başlamasına vesile olabilir. Bu duruma tıbbi literatürde misal teşkil edebilecek bir iki tane hadise vardır. Bunlardan birisi de şudur: Doğum esnasında anne ölür, çocuk kurtulur; çocuğun anneannesi bu halden çok fazla müteessir olur ihtiyar olmasına (süt vere bilme çağını çoktan geçmesine) rağmen ihtiyar anneannenin memelerinden süt gelir ve çocuk o sütle beslenir!...

      Forum Saati Ptsi Mayıs 20, 2024 3:10 am