Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    İçimizdeki İdareci

    FallenAngel
    FallenAngel
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1738
    Kayıt Tarihi : 05/02/11
    Nereden : İstanbul
    Aktiflik :
    İçimizdeki İdareci Img_le10200 / 999200 / 999İçimizdeki İdareci Img_ri10


    Cüzdan
    Altın Altın: Sınırsız
    Para Para: Sınırsız

    İçimizdeki İdareci Empty İçimizdeki İdareci

    Mesaj tarafından FallenAngel Çarş. Mart 09, 2011 8:23 pm

    Biyologların en çok dikkatini çeken organlardan biri de beyindir. Dış görünüşüyle bir yağ ve protein yığını olan bu yapı, o kadar karmaşık fonksiyonlarını nasıl yerine getirebilmektedir?

    Beynin ve sinirlerin çalışması bir seri piller-diyotlar sistemine benzemektedir. Nöron adı verilen sinir hücreleri hem birer pil gibi kimyevi yollarla elektrik akımı meydana getirir, hem de diyot gibi başka nöronlardan gelen elektrik akımlarına karşı iletkenlik veya yalıtkanlık seçiciliği yapar. Yani sinir sistemi elektro-kimyevi bir bilgisayar sistemi gibidir. İlim adamları bunu öğrendikten sonra bazı tecrübelerde bulundular. Acaba dışardan verilecek bir elektrik akımıyla vücuda beyin gibi kumanda edilemez miydi? Sibernetik ilmi mevzuuna giren bu araştırmalarda insan vücudunu elektronik makinelerle birleştirip ortak çalışmaya sokabilmek ve yarı canlı, yarı makine robotlar yapmak bahis konusuydu. Bu gayeyle beyin zarına çok küçük değerde elektrik akımları verildi. Elde edilen netice bir hayli ilgi çekiciydi. Beynin, vücudun hangi kısmına kumanda eden bölgesine elektrik verilirse o kısımda hareket gözleniyordu. Mesela sağ ele kumanda eden beyin zarı bölgesine verilen elektrik akımı sağ elde harekete sebep oluyordu. Fakat bu hareketler refleks hareketi gibi şuursuz hareketlerdi. Yoksa elin bir cismi kavrayıp alması gibi bir hareketi elektrik şoklarıyla yaptırmak imkansızdı. Bu şuna benzemektedir: Piyanoyu hiç görmemiş ve onun hakkında hiç bilgi edinmemiş birinin piyanoyu görüp, tuşlarının parmakla vurmaya müsait olduğunu anladıktan sonra tuşlara rasgele vurması gibi... Adamın rasgele vuruşlarla bir eseri çalmasını bekleyemeyiz. Demek bir aleti kullanabilmek bilgi ve eğitim gerektiren bir iştir. Beyni piyanoya kıyas ettiğiniz zaman çok dehşete kapılacaksınız. Sayılamayacak kadar vücut fonksiyonunun bir anda, birlikte karışmadan idaresi, bir anda binlerce yerden birden gelen sinyallerin değerlendirilmesi ve anında gerekli cevapların verilip kumandaların gönderilmesi, vücudun tuz, su, hormon, bez salgıları ve diğer kimyevi dengelerinin ayarlanması, bunun yanında görme, duyma, konuşma.. İlim adamları, beynin fonksiyonunu verebilecek bir kompütür yapılacak olsa, bunun çok anormal bir büyüklüğü olacağını ve bunu programlayıp kullanabilecek birinin de bulunamayacağını söylüyorlar. Ben piyano dersi alsaydım az çok çalmayı becerebilirdim belki, fakat doğduğum günden beri beynimi çok mükemmel kullanıyorum ve bu iş için ne kimseden kurs aldım, ne de bu mevzuda ders gördüm. Böyle bir eğitim gördüğünü iddia edecek kimse de yoktur herhalde. Yalnız lisan-ı Nebeviden inciler gibi dökülen ilahi ifadede ?Kâlû belâ? da ruhların cesetlerine gönderilmeden Rableriyle olan mükalemeleri bildiriliyor. Burada şimdilik bir nokta koyalım. Fakat daha sonra açılmak üzere bir paragraf ve sonra silinmek üzere bir soru işareti de bırakalım. Bu derece karmaşık işler gören bir makineyi kullanıyoruz, fakat bir iş için hiç bir eğitim görmedik dedik. Hayreti mucip bir diğer nokta da şudur: Beynimiz bu iş teri yaparken bizim haberimiz olmuyor. Buna şaşmamak elde mi? Bizim bütün hislerimiz, duygularımız, en hassas alıcı merkezlerimiz beyinde olduğu halde, yani bir bakıma benliğimizi beynimizde kabul ettiğimiz halde beynimizin ne yaptığından haberi yok! 0 halde beyin nasıl çalışıyor? Beyin bir kompütür gibidir dedik. Bu kompütürün programı nasıl hazırlanıyor, kim hazırlıyor ve programlayıp çalıştırıyor? Bu işleri kendimizin yapmadığı ortada. Acaba Yunus ?Bir ben vardır bende, benden içeri? derken bunu mu kastediyordu? Kafalarımızdaki soru işareti daha da kalınlaşıp çengelleşmiş olmalı. Bir misalle meseleye ışık tutalım: Bir bilim adamı vücudun çalışmasını ve istikrarını korumasını izah ederken otomobil misali veriyor ve şöyle diyor: ?Otomobilin ağırlığı daima korunur. Yol aldıkça harcanan enerjinin karşıladığı benzin miktarının azaldığı göstergeden okunur ve benzin alma ihtiyacı hissedilir. Acıkma buna, benzer. Keza suyun azalması harareti yükseltir ve otomobil ?susar? Ona su içirilir. Misal gerçekten güzeldir, fakat ihmal edilen en önemli unsur şudur: Şoför, Otomobil bu fonksiyonları işliyor ve denge bozulmalarını değerlendiriyor fakat bunları görüp cevap veren şoför vardır. Yani otomobil bazı düzenli işler yapıyor fakat o ne yaptığının farkında değildir. Şoför arabadan inip onu uçuruma itse kendi frenine basamaz. Beynimiz de ne yaptığını bilmiyor idi. Acaba beyni programlayan aklımızın üzerindeki güç nedir? Beyin muhakkak ki bir idare merkezidir. Fakat kendi kendini programlayamadığı ortada. O, olsa olsa otomobilin göstergelerinin ve ikaz lambalarının, kumanda kolları ile düğmelerinin bulunduğu şoför mahalli durumunda olabilir. Oraya ikazlar gönderilir ve oradan kumandalar gelir. Bu harika durum tek bir yerde mekân tutmadan her yere el uzatan yani zaman ve mekanla bağlı olmayan bir ruh hakikatini ispat etmektedir.

      Forum Saati Ptsi Mayıs 20, 2024 3:28 am