Günümüzde çeşitli ilim dalları, yeryüzünde hayatın başlangıcını ve zamanımıza kadar olan seyrini izah etmeye çalışmaktadır. Bilindiği gibi, bu ilim dallarının başında Paleontoloji gelir. O da araştırma materyali olarak, fosil adını verdiğimiz, önceden yaşamış hayvan ve bitkilerin taşlaşmış kalıntılarını kullanır.
Dünyamızın güneşten ayrılışından bu yana yaklaşık 5 milyar yıl gibi uzun bir zaman geçtiği söylenmektedir. Önceleri sıcak ve tamamen erimiş vaziyette olan dünyamız, yavaş yavaş soğumuş ve dış kısmında kabuk dediğimiz katı bölüm meydana gelmiştir. Bu kabuk yavaş yavaş kıvrımlanmaya ve neticede ilk büyük orojenez (dağların yaratılması) meydana gelmeye başlamıştır. Bu orojenez, günümüzden yaklaşık 3,5 milyar yıl önce başlamış, çeşitli devrelerde yeni yeni dağlar yaratılmıştır. Bunların başlıcaları Assintik, Kaledoniyen, Hersiniyen ve Alpın orojenezleridir. İlmi araştırmalara göre günümüzden yaklaşık 3 milyar yıl Öncesine kadar yeryüzünde canlı hiç bir varlığın mevcut olmadığı bilinmektedir. Hayatın ilk izlerine ise "Fig-Tree"serisi dediğimiz tortul kayalarda rastlanmıştır. Bunlar, fosil olarak kabul edilen organizmalar olup ortalama 20 mikron çapında çok küçük kürecikler veya lif şeklinde tanelerdir. Fakat hayatın başladığını bize kesin olarak gösteren ilk gerçek fosiller ise, 2 milyar yaşında olduğu kabul edilen "Gunt-flint" bitki fosilleridir. Bu fosil organizmaların morfolojik hususiyetleri, günümüzdeki benzer bitkilerin hemen hemen aynısıdır. Ayrıca, fosil artıkları arasında iri yapılı çoğalma hücreleri de tesbit edilmiş ve bunlar günümüzdeki mavi-yeşil alglerle karşılaştırılmıştır. Bu neticelerden, yeryüzünde ilk yaratılan canlıların, bitkiler olduğu anlaşılmıştır. Gerçek hayvan fosili olarak bilinen ilk fosil topluluğu, 700 milyon yıl yaşındaki "Ediacara faunası''dır. 1947 yılında, Güney Avustralya'da Ediacara tepelerinin kum taşlarında denizanasına (meduzlara) benzer yuvarlak organizma izleri bulunmuş, birkaç yıl sonra aynı kum taşlan içinde bölmeli solucan izlerine ve tanınamayan diğer bazı organizma artıklarına rastlanmıştır. Yeryüzünde, bitkilerden hemen sonra ortaya çıkan hayvanların cins ve nevlerinde, "çeşit ve fark" olarak, birden bire çok büyük bir artışın olduğunu, fosil arşivinden anlamaktayız. Paleontolojik bilgilere göre, kabaca bazı bitki ve hayvanların yaratılış sırası şöyledir: (Tablo 1) Birinci zaman öncesi olarak adlandırılan "Prekambriyen" (565 milyon yıldan önceki zaman de, bitkilerden ilk olarak "Mavi - Yeşil algler; ayrı bir grup olarak bakteriler ve mantarlar, hayvanlardan ise, süngerler, solucanlar, yumuşakçalar, halkalı solucanlar ve eklembacaklılar gibi oldukça kompleks canlılar yaratılmıştır. Bu devrin canlılar yönünden yine de fakir olduğunu söyleyebiliriz. Birinci zamanın ilk devri olan "Kambriyen" (565 ? 495 milyon yıl arası ) in başlarında denizlerin karalara ilerlemesi başlamış ve denizin geri çekilirken bıraktığı organizma artıkları, Kambriyen tortulları ile birlikte çökelmiştir. En fazla fosile bu zamanda rastlanır. İklim ılıman olup, yeryüzünün büyük kısmı sığ denizlerle kaplanmış ve Avrupa'da mühim volkanik hâdiseler cereyan etmiştir. Bu devrin en bâriz hususiyeti, binlerce canlı nev'inin aniden ortaya çıkmış olmasıdır. Kompleks yapılı diyebileceğimiz omurgalılar da ilk defa bu zamanda yaratılmışlardır. Şunu da belirtelim ki, Prof. Dr. Münir Ahmet Öztürk, "Prekambriyenin son devri olan Proterozoyik ile Kambriyen fosilleri arasında herhangi bir devamlılık bulunamamıştır ve bu boşluk halen izah edilemiyor" demek suretiyle mühim bir hususa dikkat çekmektedir. Zira bilindiği gibi bazı araştırıcılar, canlıların tek hücreden başlayıp komplekse doğru kendi kendilerine ilerlediklerini farzetmektedirler. Halbuki Kambriyen devrindeki hayvanların daha eski dönemlerdeki canlılarla hiç bir münasebetinin olmadığı, bu faraziyeyi doğrulayan bir tane bile geçişi gösteren ara fosilin bulunamadığı, ayrıca, var olan bütün hayvanların en mükemmel şekilde ortaya çıktıkları düşünülürse, neticede bir Yaratıcı'nın planıyla canlıların yaratıldığını kabul etmemiz gerekir. Kambriyen'de dikkati çeken mühim hususlardan bir diğeri de, bu devirde basit yapılı canlılarla kompleks yapılıların aynı zamanda bulunmalarıdır. Meselâ "Tek hücreli" (Protozoa)ler ile birlikte "Omurgalı" (Vertebrata)ların "Derisi dikenliler" (Echinodermata)in, "Kabuklu" (Crustacea) ların 1000 kadar nevlerinin aynı devirde yaratıldıklarını müşahede ediyoruz. Ordovisiyen (495 ? 435 ) de kırmızı ve yeşil su yosunlan vardır. Balıklar da ilk olarak bu zamanda ortaya çıkmışlardır. Devoniyen (390 ? 340 ) de ise balıklar, cins ve nevleri oldukça fazla sayıda artarak, denizlere ve tatlı sulara alabildiğine yayılmışlardır. Bugünkü araştırıcılar bu durumu "evrimle" izah edememektedirler. Yine bu devirde karayosunlarının ve eğreltiotlarının yaratıldıklarını görüyoruz. Karbonİfer (340 ? 275 ) dediğimiz dönemde yaratılmış bitkiler ise çok büyük ebatta ve çeşitlilikte olup; dev ağaçlar şeklinde kısa bir zamanda yeryüzünü kaplamışlardır Bu bitki örtüsü, devrin sonlarında birden yok olmuştur. Bilindiği gibi bu dönemde yaratılan ağaçlar ve bitkiler günümüzdeki kömürlerin çok büyük bir kısmını meydana getirmektedirler. İşte burada hikmetli (ve gayeli) yaratılışın ayrı bir misalini görüyoruz...! Bu devirde hayvanlardan, sürüngenler ortaya çıkmışlardır. Triyas (225 ? 190 ) ta memeliler, Jura (190- 135 )de kuşlar ile bitkilerden "Psilophyta", "Ateş rengi yosunlar", "Altın rengi yosunlar" ve daha sonraki devirlerde tohumlu bitkiler yaratılarak adeta insan için bir hazırlık döneminin tamamlanmış olduğunu söyleyebiliriz. Her tarafı harika sanat eserleriyle donatılan dünyamızda, bütün bu varlıkları seyredip tetkik edecek ve bunlarla kâinatın ve dünyanın Yaratıcı'sını bulacak; aklı, fikri, şuuru ve iradesiyle eşyaya hükmedebilecek, ilimde, teknikte, medeniyette ve kullukta çığır açacak olan insan, Tersiyer (3. zaman) in sonlarında yaratılmış ve yeryüzü beklediği ulvi misafirine kavuşmuştur. Bütün yaratılış safhalarının intizam içinde meydana gelmesi, ne kadar hayret verici ise, 14 asır önce bu yaratılış sırasının, Yaratıcı'nın Elçisi (s.a.v.) tarafından bize bildirilmesi de, o derece enteresandır. Yüce Elçi'nin (s.a.v.) beyanında; "Allah (c.c.) toprağı (Arzı) cumartesi, onun içinde dağları pazar, bitkileri pazartesi, nahoş şeyleri (ve hayvanların bir kısmım) salı ve (4 ayaklılar gibi yüksek yapılı) hayvanları perşembe günü yarattı. Yaratılışın en son safhasında Adem (a.s.) (Yani insanı) cuma günü ikindiden sonra cumanın son saatlerinde, ikindi ile akşam arasında yarattı." denmektedir. (Tablo- 2) Tablo-1 Burada, haftanın günlerinin; ilk yaratıldığı andan bugüne kadar dünyanın geçirdiği geniş zaman aralığını belirli devrelere ayırmak için kullanıldığını zannediyoruz. Bu günlerin, ayrı ayrı jeolojik zaman dilimlerine tekabül etttiğini söylemekde bir mahzur görmüyoruz. Yaratıldığından bu yana yaklaşık 5 milyar yıl gibi çok uzun bir zaman geçmiş olan dünyanın üzerinde insanın "cuma gününün son anlarında görüldüğü", yani dünyanın yaşına göre İnsanlığın yaşının çok küçük olduğu veciz bir şekilde ifade edilmiştir denebilir. "Evrim" görüşü İle hareket ederek canlıların yeryüzünde meydana gelişlerini ve sıralarını izah etmeye çalışan bazı araştırıcılar, kendi düşünceleri istikametinde canlıları sıraya koyarak çeşitli hayali soy ağaçlan hazırlamışlardır (Şema?1) Şemadaki "soy ağacında" canlılar basit yapılılardan kompleks yapılılara doğru sıralanmıştır. Halbuki, soy ağacının en altında bulunan mavi - yeşil algler ve bakteriler ile en yukarılarda bulunan "Eklembacaklılar"ın aynı jeolojik devirde ortaya çıktıklarını fosiller göstermektedir. Mesela, "Tek hücreliler" ile "Omurgalılar"ın ve "Kabuklular"ın Kambriyen'de, "Yosun hayvancıklarının" ve "Balıklar"ın da Ordovisiyen'de bir arada bulunduklarını biliyoruz. Aynı zamanda yaşayan bu canlılardan birinin diğerinin atası olması mümkün değildir. Ayrıca, tekamülcü nazariyenin sık sık ileri sürdüğü "bir canlıdan yeni bir canlının meydana gelmesi için milyonlarca yılın gerekli olması" şartının geçersizliğini, şema ortaya koymaktadır. Çünkü şemanın sonunda bulunan kurbağalar, sürüngenler, kuşlar ve memeliler oldukça kompleks ve tür sayısı da çok fazla olan hayvanlardır. Bilindiği gibi en küçük bir değişikliğin olabilmesi için en az 10 milyon yıl gibi bir zamana ihtiyaç olduğu iddia edilmektedir. Bu İddiaya göre, sadece kurbağanın sürüngen olabilmesi (!) için kâinatın yaşından fazla zamana ihtiyaç olduğu ortaya çıkmaktadır. Jeolog Joseph Le Conte, bütün paleontologlar namına eldeki fosil materyalini şöyle yorumlar, "Jeolojik tesbitlere göre; türler birdenbire ve mükemmel olarak ortaya çıkmışlar, varlıkları süresince de değişmeden asıllarına uygun olarak kalmışlar ve nihayet yine aynı durumdayken hayat sahnesinden çekilmişlerdir. Aynı şekilde yerlerini başka türler almıştır." En basit şekliyle biyolojinin ilk temellerinin atıldığı en eski günden beri, sayısız müşahedelerle "türlerin sâbitliği" kesinleşmiştir; çünkü, türden türe geçiş hâdisesine ait bir tek misal bile gözlenememiştir. Bu mevzudaki iddialar, realite dünyasından kopuk, felsefi spekülasyonlardan ibarettir. Şema-1 HAYALİ SOY AĞACINDA "EVRİM"İN TUTARSIZLIĞINI GÖSTEREN ŞEMA: 1 Yukarıdaki şemada her renk bir jeolojik devre tekabül etmektedir. "Evrim"e inananlar, kendi felsefeleri icabı "basit" yapılı canlıların zamanla tedricen "kompleks" yapılı canlılara dönüştüğünü (!) gösteren "soy ağaçları" hazırlamışlardır. Halbuki, bunlardan bir örnek olarak aldığımız yukarıdaki şemada da görüldüğü gibi, farklı kısımlara yerleştirilmiş canlıların ortaya çıkış zamanlan aynidir. Meselâ, şemanın en altında bulunan "Mavi-yeşil algler ve Bakteriler" ile yukarılarda bulunan "Eklembacaklılar" Prekambriyen'de, benzer şekilde "Tek hücreliler" ile "Omurgalılar ve Kabuklular" Kambriyen'de, "Yosun hayvancıkları" ile "Balıklar" Ordouisyen'de ve bilhassa karada hayatın başlangıcını izah edebilmek için sürüngenlerin atası (!) olarak üzerinde çok durdukları "Kurbağalar" ile "Sürüngenler", hayat tarihine nisbeten oldukça kısa sayılabilecek olan Karbonifer'de birlikte yeryüzünde belirmişlerdir. Prof. E.H.Andrews, bu mevzuda: "Bugün yaşayan milyonlarca tür kompleks yapılı canlının, tek hücreli ortak bir atadan başlayarak, tedricen, çok küçük değişikliklerin yavaş yavaş birikmesiyle meydana gelmiş olduğu iddiası, fosil materyalin incelenmesiyle elde edilen netice ile tam bir zıtlık içindedir. Fosil arşivimizden canlı vücutlarındaki organizasyon seviyesinin jeolojik devirler boyunca artma gösterdiği müşahede edilmemektedir. Yani, fosil arşivinde önce tek hücreli bir canlı, sonra basit hücre grupları, sonra da çok hücreli kompleks canlılar görmeyiz. Bütün bunlar ispat ediyor ki, canlılar daha başlangıçtan itibaren birbirinden açık bir şekilde ayrılan muhtelif tiplerde yaratılmışlardır, " diyerek gerçeği dile getirmektedir.
Dünyamızın güneşten ayrılışından bu yana yaklaşık 5 milyar yıl gibi uzun bir zaman geçtiği söylenmektedir. Önceleri sıcak ve tamamen erimiş vaziyette olan dünyamız, yavaş yavaş soğumuş ve dış kısmında kabuk dediğimiz katı bölüm meydana gelmiştir. Bu kabuk yavaş yavaş kıvrımlanmaya ve neticede ilk büyük orojenez (dağların yaratılması) meydana gelmeye başlamıştır. Bu orojenez, günümüzden yaklaşık 3,5 milyar yıl önce başlamış, çeşitli devrelerde yeni yeni dağlar yaratılmıştır. Bunların başlıcaları Assintik, Kaledoniyen, Hersiniyen ve Alpın orojenezleridir. İlmi araştırmalara göre günümüzden yaklaşık 3 milyar yıl Öncesine kadar yeryüzünde canlı hiç bir varlığın mevcut olmadığı bilinmektedir. Hayatın ilk izlerine ise "Fig-Tree"serisi dediğimiz tortul kayalarda rastlanmıştır. Bunlar, fosil olarak kabul edilen organizmalar olup ortalama 20 mikron çapında çok küçük kürecikler veya lif şeklinde tanelerdir. Fakat hayatın başladığını bize kesin olarak gösteren ilk gerçek fosiller ise, 2 milyar yaşında olduğu kabul edilen "Gunt-flint" bitki fosilleridir. Bu fosil organizmaların morfolojik hususiyetleri, günümüzdeki benzer bitkilerin hemen hemen aynısıdır. Ayrıca, fosil artıkları arasında iri yapılı çoğalma hücreleri de tesbit edilmiş ve bunlar günümüzdeki mavi-yeşil alglerle karşılaştırılmıştır. Bu neticelerden, yeryüzünde ilk yaratılan canlıların, bitkiler olduğu anlaşılmıştır. Gerçek hayvan fosili olarak bilinen ilk fosil topluluğu, 700 milyon yıl yaşındaki "Ediacara faunası''dır. 1947 yılında, Güney Avustralya'da Ediacara tepelerinin kum taşlarında denizanasına (meduzlara) benzer yuvarlak organizma izleri bulunmuş, birkaç yıl sonra aynı kum taşlan içinde bölmeli solucan izlerine ve tanınamayan diğer bazı organizma artıklarına rastlanmıştır. Yeryüzünde, bitkilerden hemen sonra ortaya çıkan hayvanların cins ve nevlerinde, "çeşit ve fark" olarak, birden bire çok büyük bir artışın olduğunu, fosil arşivinden anlamaktayız. Paleontolojik bilgilere göre, kabaca bazı bitki ve hayvanların yaratılış sırası şöyledir: (Tablo 1) Birinci zaman öncesi olarak adlandırılan "Prekambriyen" (565 milyon yıldan önceki zaman de, bitkilerden ilk olarak "Mavi - Yeşil algler; ayrı bir grup olarak bakteriler ve mantarlar, hayvanlardan ise, süngerler, solucanlar, yumuşakçalar, halkalı solucanlar ve eklembacaklılar gibi oldukça kompleks canlılar yaratılmıştır. Bu devrin canlılar yönünden yine de fakir olduğunu söyleyebiliriz. Birinci zamanın ilk devri olan "Kambriyen" (565 ? 495 milyon yıl arası ) in başlarında denizlerin karalara ilerlemesi başlamış ve denizin geri çekilirken bıraktığı organizma artıkları, Kambriyen tortulları ile birlikte çökelmiştir. En fazla fosile bu zamanda rastlanır. İklim ılıman olup, yeryüzünün büyük kısmı sığ denizlerle kaplanmış ve Avrupa'da mühim volkanik hâdiseler cereyan etmiştir. Bu devrin en bâriz hususiyeti, binlerce canlı nev'inin aniden ortaya çıkmış olmasıdır. Kompleks yapılı diyebileceğimiz omurgalılar da ilk defa bu zamanda yaratılmışlardır. Şunu da belirtelim ki, Prof. Dr. Münir Ahmet Öztürk, "Prekambriyenin son devri olan Proterozoyik ile Kambriyen fosilleri arasında herhangi bir devamlılık bulunamamıştır ve bu boşluk halen izah edilemiyor" demek suretiyle mühim bir hususa dikkat çekmektedir. Zira bilindiği gibi bazı araştırıcılar, canlıların tek hücreden başlayıp komplekse doğru kendi kendilerine ilerlediklerini farzetmektedirler. Halbuki Kambriyen devrindeki hayvanların daha eski dönemlerdeki canlılarla hiç bir münasebetinin olmadığı, bu faraziyeyi doğrulayan bir tane bile geçişi gösteren ara fosilin bulunamadığı, ayrıca, var olan bütün hayvanların en mükemmel şekilde ortaya çıktıkları düşünülürse, neticede bir Yaratıcı'nın planıyla canlıların yaratıldığını kabul etmemiz gerekir. Kambriyen'de dikkati çeken mühim hususlardan bir diğeri de, bu devirde basit yapılı canlılarla kompleks yapılıların aynı zamanda bulunmalarıdır. Meselâ "Tek hücreli" (Protozoa)ler ile birlikte "Omurgalı" (Vertebrata)ların "Derisi dikenliler" (Echinodermata)in, "Kabuklu" (Crustacea) ların 1000 kadar nevlerinin aynı devirde yaratıldıklarını müşahede ediyoruz. Ordovisiyen (495 ? 435 ) de kırmızı ve yeşil su yosunlan vardır. Balıklar da ilk olarak bu zamanda ortaya çıkmışlardır. Devoniyen (390 ? 340 ) de ise balıklar, cins ve nevleri oldukça fazla sayıda artarak, denizlere ve tatlı sulara alabildiğine yayılmışlardır. Bugünkü araştırıcılar bu durumu "evrimle" izah edememektedirler. Yine bu devirde karayosunlarının ve eğreltiotlarının yaratıldıklarını görüyoruz. Karbonİfer (340 ? 275 ) dediğimiz dönemde yaratılmış bitkiler ise çok büyük ebatta ve çeşitlilikte olup; dev ağaçlar şeklinde kısa bir zamanda yeryüzünü kaplamışlardır Bu bitki örtüsü, devrin sonlarında birden yok olmuştur. Bilindiği gibi bu dönemde yaratılan ağaçlar ve bitkiler günümüzdeki kömürlerin çok büyük bir kısmını meydana getirmektedirler. İşte burada hikmetli (ve gayeli) yaratılışın ayrı bir misalini görüyoruz...! Bu devirde hayvanlardan, sürüngenler ortaya çıkmışlardır. Triyas (225 ? 190 ) ta memeliler, Jura (190- 135 )de kuşlar ile bitkilerden "Psilophyta", "Ateş rengi yosunlar", "Altın rengi yosunlar" ve daha sonraki devirlerde tohumlu bitkiler yaratılarak adeta insan için bir hazırlık döneminin tamamlanmış olduğunu söyleyebiliriz. Her tarafı harika sanat eserleriyle donatılan dünyamızda, bütün bu varlıkları seyredip tetkik edecek ve bunlarla kâinatın ve dünyanın Yaratıcı'sını bulacak; aklı, fikri, şuuru ve iradesiyle eşyaya hükmedebilecek, ilimde, teknikte, medeniyette ve kullukta çığır açacak olan insan, Tersiyer (3. zaman) in sonlarında yaratılmış ve yeryüzü beklediği ulvi misafirine kavuşmuştur. Bütün yaratılış safhalarının intizam içinde meydana gelmesi, ne kadar hayret verici ise, 14 asır önce bu yaratılış sırasının, Yaratıcı'nın Elçisi (s.a.v.) tarafından bize bildirilmesi de, o derece enteresandır. Yüce Elçi'nin (s.a.v.) beyanında; "Allah (c.c.) toprağı (Arzı) cumartesi, onun içinde dağları pazar, bitkileri pazartesi, nahoş şeyleri (ve hayvanların bir kısmım) salı ve (4 ayaklılar gibi yüksek yapılı) hayvanları perşembe günü yarattı. Yaratılışın en son safhasında Adem (a.s.) (Yani insanı) cuma günü ikindiden sonra cumanın son saatlerinde, ikindi ile akşam arasında yarattı." denmektedir. (Tablo- 2) Tablo-1 Burada, haftanın günlerinin; ilk yaratıldığı andan bugüne kadar dünyanın geçirdiği geniş zaman aralığını belirli devrelere ayırmak için kullanıldığını zannediyoruz. Bu günlerin, ayrı ayrı jeolojik zaman dilimlerine tekabül etttiğini söylemekde bir mahzur görmüyoruz. Yaratıldığından bu yana yaklaşık 5 milyar yıl gibi çok uzun bir zaman geçmiş olan dünyanın üzerinde insanın "cuma gününün son anlarında görüldüğü", yani dünyanın yaşına göre İnsanlığın yaşının çok küçük olduğu veciz bir şekilde ifade edilmiştir denebilir. "Evrim" görüşü İle hareket ederek canlıların yeryüzünde meydana gelişlerini ve sıralarını izah etmeye çalışan bazı araştırıcılar, kendi düşünceleri istikametinde canlıları sıraya koyarak çeşitli hayali soy ağaçlan hazırlamışlardır (Şema?1) Şemadaki "soy ağacında" canlılar basit yapılılardan kompleks yapılılara doğru sıralanmıştır. Halbuki, soy ağacının en altında bulunan mavi - yeşil algler ve bakteriler ile en yukarılarda bulunan "Eklembacaklılar"ın aynı jeolojik devirde ortaya çıktıklarını fosiller göstermektedir. Mesela, "Tek hücreliler" ile "Omurgalılar"ın ve "Kabuklular"ın Kambriyen'de, "Yosun hayvancıklarının" ve "Balıklar"ın da Ordovisiyen'de bir arada bulunduklarını biliyoruz. Aynı zamanda yaşayan bu canlılardan birinin diğerinin atası olması mümkün değildir. Ayrıca, tekamülcü nazariyenin sık sık ileri sürdüğü "bir canlıdan yeni bir canlının meydana gelmesi için milyonlarca yılın gerekli olması" şartının geçersizliğini, şema ortaya koymaktadır. Çünkü şemanın sonunda bulunan kurbağalar, sürüngenler, kuşlar ve memeliler oldukça kompleks ve tür sayısı da çok fazla olan hayvanlardır. Bilindiği gibi en küçük bir değişikliğin olabilmesi için en az 10 milyon yıl gibi bir zamana ihtiyaç olduğu iddia edilmektedir. Bu İddiaya göre, sadece kurbağanın sürüngen olabilmesi (!) için kâinatın yaşından fazla zamana ihtiyaç olduğu ortaya çıkmaktadır. Jeolog Joseph Le Conte, bütün paleontologlar namına eldeki fosil materyalini şöyle yorumlar, "Jeolojik tesbitlere göre; türler birdenbire ve mükemmel olarak ortaya çıkmışlar, varlıkları süresince de değişmeden asıllarına uygun olarak kalmışlar ve nihayet yine aynı durumdayken hayat sahnesinden çekilmişlerdir. Aynı şekilde yerlerini başka türler almıştır." En basit şekliyle biyolojinin ilk temellerinin atıldığı en eski günden beri, sayısız müşahedelerle "türlerin sâbitliği" kesinleşmiştir; çünkü, türden türe geçiş hâdisesine ait bir tek misal bile gözlenememiştir. Bu mevzudaki iddialar, realite dünyasından kopuk, felsefi spekülasyonlardan ibarettir. Şema-1 HAYALİ SOY AĞACINDA "EVRİM"İN TUTARSIZLIĞINI GÖSTEREN ŞEMA: 1 Yukarıdaki şemada her renk bir jeolojik devre tekabül etmektedir. "Evrim"e inananlar, kendi felsefeleri icabı "basit" yapılı canlıların zamanla tedricen "kompleks" yapılı canlılara dönüştüğünü (!) gösteren "soy ağaçları" hazırlamışlardır. Halbuki, bunlardan bir örnek olarak aldığımız yukarıdaki şemada da görüldüğü gibi, farklı kısımlara yerleştirilmiş canlıların ortaya çıkış zamanlan aynidir. Meselâ, şemanın en altında bulunan "Mavi-yeşil algler ve Bakteriler" ile yukarılarda bulunan "Eklembacaklılar" Prekambriyen'de, benzer şekilde "Tek hücreliler" ile "Omurgalılar ve Kabuklular" Kambriyen'de, "Yosun hayvancıkları" ile "Balıklar" Ordouisyen'de ve bilhassa karada hayatın başlangıcını izah edebilmek için sürüngenlerin atası (!) olarak üzerinde çok durdukları "Kurbağalar" ile "Sürüngenler", hayat tarihine nisbeten oldukça kısa sayılabilecek olan Karbonifer'de birlikte yeryüzünde belirmişlerdir. Prof. E.H.Andrews, bu mevzuda: "Bugün yaşayan milyonlarca tür kompleks yapılı canlının, tek hücreli ortak bir atadan başlayarak, tedricen, çok küçük değişikliklerin yavaş yavaş birikmesiyle meydana gelmiş olduğu iddiası, fosil materyalin incelenmesiyle elde edilen netice ile tam bir zıtlık içindedir. Fosil arşivimizden canlı vücutlarındaki organizasyon seviyesinin jeolojik devirler boyunca artma gösterdiği müşahede edilmemektedir. Yani, fosil arşivinde önce tek hücreli bir canlı, sonra basit hücre grupları, sonra da çok hücreli kompleks canlılar görmeyiz. Bütün bunlar ispat ediyor ki, canlılar daha başlangıçtan itibaren birbirinden açık bir şekilde ayrılan muhtelif tiplerde yaratılmışlardır, " diyerek gerçeği dile getirmektedir.